Saatler geçmiş, vakit gelmişti. Tam on yıl önce mahvolmuş bir şekilde çıktığım bu restorandaydım. Yine o günki gibi üzerimde lila bir elbise vardı. Tek ve büyük fark artık ben Asel değil, Nehir idim. Ben artık ağlayan değil ağlatan taraftaydım.
"Nehir!"
Restorantın kapısında durmuş etrafı inceliyordum. İçeri girmeye cesaretimi toplamaya çalışıyordum. Uzaktan gelen Aydın ile düşünmeyi bırakıp içeriye doğru emin adımlarla yürümeye başlamıştım.
"Aydın. Nasılsın?"
"Ay, iyiyim şeker. Asıl sen nasılsın?"
Koluma girip masaların olduğu tarafa doğru benimle ilerledi. Enerjisinin yüksek olan biriyle karşılaşmak şu an için başıma gelen en iyi şey olabilirdi. Çünkü bu yüksek enerji bana da bulaşmıştı.
"Ben de iyiyim. Geleli çok oldu mu?"
"Yok yok. Geleli beş on dakika bir şey oldu."
"Bizimkiler nerede?"
"Masalara geçtiler." dedi. Hemen sonra tek eliyle papyonunu düzelterek devam etti. "Şeker, bu yemek nereden çıktı ayıptır sorması? Bugün o kadar şey yaşadın, dinlenseydin azıcık."
"Biz de tam bugün hakkında toplandık zaten. Anlarsın birazdan."
"Sakın yanlış anlama bak ha! Valla ben yemek yemekten gayet memnunum. Bayılırım yemeğe!"
Güldüm. "E süper o zaman."
Fakat bir anda yüzü düştü. Dudağını büzerek konuşmaya başladı. "Tabi kilolar aldı başını gidiyor. Aman neyse! Bir daha mı geleceğim dünyaya? Benden bir tane daha yok."
"Doğru söylüyorsun."
Artık masalara yaklaşmıştık. Neredeyse mahalleden tanıdığım çoğu kişi buradaydı. Aydın'ın yönlendirmesiyle Burçak'ın masasını bulduğumuzda kollarımız ayrılmıştı. Bizimkilerle tek tek selamlaşıp boş bir koltuğa oturdum.
"Herkes gelmiş. Çok teşekkür ederim." dedim Burçak ve Ayaz'a hitaben.
"Ne demek canım benim. Sen yeter ki iste." diyerek elimi bir kez sıktı Burçak.
Ayaz da konuştu.
"Önemli değil Nehir. Zaten kolay oldu. Restoran şefi yakın arkadaşımdır."
"Aa, öyle mi? Çok iyiymiş."
"Evet. Bu arada Nehir, neden herkesi buraya topladık? Burçak'a sordum ama söylemedi."
"Herkes toplansın. Şeyda da gelsin. Öğreneceksiniz." dedim. Fakat fark etmiştim ki masada bir kişi eksiktik.
"Ne oldu?" diye sordu Burçak.
"Alper gelmedi mi?"
"Gelecekti. Ben de daha göremedim."
Kaşlarımı çatarak kendi kendime söylendim. "Allah Allah. Nerede bu adam?"
"Gelir birazdan. Dert etmeyin."
Cihangir abinin söylediği şeyden sonra bir daha kimse Alper hakkında konuşmamıştı. Fakat benim gözüm sürekli kapıdaydı. Ha geldi, ha gelecek derken o hariç herkes gelmişti. Burçak'ın akıl edip de çağırdığı avukat Fatma hanım bile gelmişti. Biz ise oturmuş sohbet ediyorduk.
"Fatma hanım olanları anlattı. Şükür hemencecik aklanmışsın."
"Çok şükür Burçak. Bayağı korktum ama atlattım. Tabi avukatım ve sizler sağ olun. Özellikle sen Cihangir abi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK ÖĞRETMEN
ChickLitCivciv, yıllar sonra doğup büyüdüğü mahalleye öğretmen olarak atanır. Ama kimse onun kim olduğunu bilmez. O, artık Küçük Öğretmen'dir. Yıllar geçse de üstünden, kızımızın huyu aynıdır. Mahalleye bir oyun oynar. Bakalım Küçük Öğretmen, herkesi ne kad...