Açılan perde ile büyük bir alkış koptu. Sahnenin ortasında tüm çıplaklığım ile ben vardım. Arkama baktım, iyileştirmek için çabaladığım sayısız hayal kırıklıkları. Sonra önüme baktım yine aynısı. Spot ışığının etrafındaki karanlıktan biri çıka geldi, uzattı elini. Işığım olduğunu sandım. Ama çok sonradan anladım. Elleri güzeldi ama hayat barındıran gözleri puslu ve renksizmiş. Belki de hiçbir zaman istediği gibi bakamadım ona. Suç yok, ceza var. Oysa ki ben hiç görmemiştim ki bir çift göz ne renktir?
"Hoş bulduk." diyerek tek elimi sıkan kişi Şeyda oldu.
"Buyurun, oturun."
"Bir daha karşınıza çıkmamı yasaklamıştınız. Şimdi ne oldu?" diye sordu Şeyda.
Hevessiz bir şekilde tebessüm ettim. Dakikalardır yalandan mutluymuş gibi hissetmek beni yormuştu. Alper'in işi hakikaten ne zormuş?
"Bu son. Merak etme."
Burak zehir saçan gözleri ile beni izliyordu. Keyif alıyordum. Bunu fark etmiş olmalı ki bakışlarını bir anda çekti. Sandalyeye kaba davranarak masaya biraz uzakça oturdu. Sonra da biz hanımlar daha fazla ayakta kalmayı bırakıp kibarca yerlerimize oturduk.
"Niye çağırdın?"
Burak kısa ve özdü. Sanırım onun bu yeni halini sevmiştim. Alaycı Kuş gibi ortalıklarda dolanması çoğu zaman sinir bozucu oluyordu.
Cevap vermek için acele etmedim. Bacak bacak üstüne atarken masadakileri tek tek ve uzun uzun inceledim. Alper gergin bir şekilde sakalları ile oynuyor, Şeyda kollarını göğsünde birleştirmiş bir an önce bu tantananın bitmesini bekliyor, Burak da kazara birine öfke ile zarar vermemek için kendini tutuyormuş gibi duruyordu.
"Tüm saçmalıklara artık bir son vermek için çağırdım."
"Emin misin?" diye uyardı Alper.
Hiç düşünmeden "Evet." dedim. "Hiç olmadığım kadar eminim."
Burak Alper'e doğru bakarak dudağını bir kereliğine büktü. "Demek öğrendin."
Şeyda durumu garipsedi tabi. "Alper neyi öğrendi? Burak ne oluyor? Nehir? Biriniz bana bir şey anlatacak mı?"
Sorduğu soruları bekleye bekleye sormuştu. Her birinden de cevap alamayınca merakı daha da büyüdü.
"Anlatsanıza!" diye bağırdı en sonunda.
Gözlerimi devirdim. "Her zamanki gibi çok sabırsızsın Şeydanur."
Kaşlarını çattı. Bu sefer içinden düşünüyordu. İsmine "Nur" ismini de ekleyince şüphelenmişti tabi. Ona birileri bu şekilde sesleneli yıllar olmuştu.
"Sen tam adımı nereden biliyorsun?"
"Burak, beni gerçekten nasıl tanıdığını sorduğumda bir şey söylemiştin. Neydi o?"
Cevap vermek için hevessizdi ama yine de konuştu. "Bir sevdiğin insanların bir de nefret ettiğin insanların her ayrıntısını, her hareketini unutmazsın."
"Heh!" diye gülümseyerek işaret parmağımı kaldırdım. Sonra bir anda ciddileştim. Masaya tutanarak Şeydaya doğru eğildim. "Nasıl oldu da Aselden ölesiye nefret ederken Nehir'i tanıyamadın."
Gözleri irice açıldı. "Sen..."
"Ben ya ben." dedikten sonra sinsice gülümsedim. "Asel Nehir Boz. Namıdeğer Civciv. Ya da Küçük Öğretmen. Siz hangisini demek isterseniz."
Şaşkınlığından dudakları aralık kalmıştı. Büyük ihtimalle ilk aklına gelen şey bana güvenerek anlattığı şeyler için pişman oluşuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK ÖĞRETMEN
ChickLitCivciv, yıllar sonra doğup büyüdüğü mahalleye öğretmen olarak atanır. Ama kimse onun kim olduğunu bilmez. O, artık Küçük Öğretmen'dir. Yıllar geçse de üstünden, kızımızın huyu aynıdır. Mahalleye bir oyun oynar. Bakalım Küçük Öğretmen, herkesi ne kad...