"Ne kalacağım sana be?"
Tepsiyi bıraktıktan sonra su bardağını dudaklarıma götürerek arkama yaslandım.
"Ben doktorum. E sen de hasta olduğuna göre?"
"Sen göz doktoru değil misin? Göz damlası mı damlatacaksın bana?"
Alaycı bir biçimde gülümsedi. "Göz doktoru da olsa doktorum değil mi?"
"Öylesin de... Hem ben o kadar hasta değilim ki. Sen gidebilirsin."
"Hayatta bırakmam. Burçak seni bana emanet etti."
Bir anda ayaklanıp az önce benim bıraktığım tepsiyle yanıma oturdu. Hem sinirli hem de tiksinir bir yüz ifadesiyle ona doğru baktım. Zencefil kokusu burnumun direğini kırıyordu.
"Ne yapıyorsun?"
"Çorbanı getirdim."
"Aferin." dedim hızlı bir şekilde. "Şimdi de getirdiğin gibi götür."
"Olmaz."
Tepsiyi bacaklarımın üzerine koymaya çalışınca boşta kalan elim ile tepsiye dokunup onu durdurdum.
"İçmem ki."
"İçersin." dedi uzatarak. Biraz daha ısrarcı olup tepsiyi bacaklarıma koymaya çalıştı fakat nafileydi. İkna olmuyordum.
"İçmem."
En sonunda tepsiyi kendi bacaklarının üstüne koydu. Gayet sakindi. Bu vazgeçişini garipsesem bile işime geldiği için umursamamıştım. Hatta kaşığı alıp biraz çorbanın içinde gezdirdi.
"Biliyor musun? Eskiden tanıdığım bir kız çocuğu vardı. O da aynı senin gibi zencefili sevmezdi."
Gözlerim istemsizce büyüdü. Bana doğru bakmadığı için şanslıydım. Göz kapaklarımı uzun bir süre kırpmadan onun her hareketini izlemeye başladım.
"Ee?"
"E'si, bir gün hasta olmuştu. Annem de ona bir çay hazırlamış, içirmeye çalışıyordu. Ama bizimki nasıl ortalığı yangın yerine çevirmiş anlatamam. Zorla içirmeye çalışsalar bile taktik geliştirmiş, dişlerini kilitliyor. Sonra Alper hazırlarken yardım etti deyince zorla da olsa biraz içmişti."
Bahsettiği kız çocuğu bendim. Bu gerçeği fark eder etmez sessizce yutkundum. O gün çok net bir şekilde hatırımdaydı.
"Gerçekten yardım etmiş miydin?"
"Etmiştim." dedi dudaklarını bir tebessüm ile süsleyip.
Çorba kasesine baksa bile zihininde canlanan şey gördüğü yıllar öncesine aitti. Bunu ona baktığımda anlayabiliyordum. Yıllar sonra benden bahsettiği için uzun bir süre baktım yüzüne. Ben de gülümsedim. O fark etmese de gözlerim buğulanmıştı. Onun dilinden kanatlanan bir kuş sanki benim yüreğime konmuştu. Öyle mutlu olmuştum ki."Sonra ne oldu?"
"Gerçekten zencefilden nefret ettiği için yanımızdan kaçtı." Sonra bana döndü. "Ama sen kaçamazsın."
Gözlerimi buğulandığı için başka yöne doğru bakıp bardağımdan bir yudum su aldım. Eş zamanlı olarak da göz kapaklarımı hızla kapatıp açıyordum kuruması için. Tekrar ona doğru döndüğümde içinde parıltı barından kahverengi gözleriyle karşılaştım.
"Kaçamam ama kovabilirim." dedim işin duygusal kısmını def etmek istercesine. Az daha eskilerden bahsetsek hiç utanmadan hıçkıra hıçkıra ağlayabilirdim çünkü.
Güldü. "Allah Allah!"
"Uzatma işte. Uzaklaştır şunu burnumun dibinden."
Tepsiye dokunup tam ittirecek iken dudaklarıma yaklaşan kaşık ile durmak zorunda kaldım. Refleks olarak başımı geriye doğru ittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK ÖĞRETMEN
ChickLitCivciv, yıllar sonra doğup büyüdüğü mahalleye öğretmen olarak atanır. Ama kimse onun kim olduğunu bilmez. O, artık Küçük Öğretmen'dir. Yıllar geçse de üstünden, kızımızın huyu aynıdır. Mahalleye bir oyun oynar. Bakalım Küçük Öğretmen, herkesi ne kad...