Bir savaşta olduğumu daha yeni, bugün anlamıştım. Sahneden inip tüm gözler üzerimdeyken de ne kadar güçlü olmak zorunda olduğumu fark etmiştim. Bugünden sonra her şeyin çok ama çok değişeceğinden emindim.
Olayın üzerinden neredeyse bir yarım saat geçmişti. Konuşma yaptıktan sonra çekip gitmiştim oradan. Soluğu söğüt ağacının şefkatli kollarında almıştım. Usul usul göz yaşlarımı akıtıyordum. Çünkü etrafta kimsenin olmadığını düşünüyordum. Ta ki adımı duyana kadar.
"Nehir!"
Uzaktan duyduğum sesin sahibinin beni görmemesi için başımı tam ters tarafa çevirdim. Zaten ses tonundan ne kadar endişeli olduğu belli oluyordu. Alalacele, beceriksizce yanaklarımdaki ıslaklığı silmeye çalıştım.
"Nehir?"
Ses bu sefer daha yakınımdaydı. Son bir kez yüzümü kurulayıp gözlerimle onu takip ettim. Hemen yanıma oturup vücudunu bana çevirmişti.
"Alper?"
"Niye tek başına oturmuş ağlıyorsun?"
Burnuma kaşıyıp "Ağlamıyorum ki." diye cevap verdim.
"Sen şimdi tek başıma değilim de dersin." Tebessüm etti. İşaret parmağıyla işaret ederek devam etti. "Burnun kızarmış."
Refleks olarak bir elim burnuma gitmişti. Yenilgiyle omuzlarım düştü. "Yine palyaço gibi oldum değil mi?"
Hala yüzünde tebessümü asılı duruyordu. "Evet. Palyaço gibisin."
Oldum olası ağlamamı gizleyemezdim. Sonra da böyle gereksiz yere çabalardım. Çünkü burnum aşırı derecede kızarır ve uzun bir süre de öyle kalırdı. Alper bu halimi bir defasında palyaçoya benzettikten sonra dilime yapışmıştı. O günden beridir ben de böyle söylerdim.
Gülerek "Makyajım da mahvolmuştur. Gerçekten palyaçoyum." dedim.
Alper de bana katılıp güldü. Fakat çok geçmeden kendini durdurup dikkatle yüzümü inceledi. İstemsizce göz altlarımı silmeye çalıştım.
"Gördüğüm en güzel palyaço olabilirsin."
Önce yüzümdeki elim sonra da kıvrılan dudaklarım durdu. Nasıl bir adamdı Alper? Kalbini yakıp yıktığımı sanarken o hala benim yanımdaydı. Hatta yanımda olmakla kalmıyor hiçbir şey yaşanmamış gibi iltifat ediyordu. Bu kadar güçlü müydü sevgisi gerçekten? Sessizce yutkundum. Asılan yüzüm ile beraber düşüncelerimi toparlamaya çalıştım.
Değişen ruh halimi hemen fark etmişti. O yüzden tepkisizce beni izledi. Ben de fırsattan istifade güzel yüzünü inceledim. Zaten yeterince yakışıklı değilmiş gibi bir de karakteriyle gönlümün kapılarını zorluyordu.
"Kızmadın mı?"
Eğer açık bir şekilde konuşmazsak bir yere varamazdık. Bakmayın oyun peşinde olduğuma, her zaman dürüstlükten yanaydım ben. Son zamanlarda yaşananlar istisnaydı sadece.
"Hayır." dedi net bir şekilde. Bunu ben de biliyordum. Fakat üzüldüğünü sormaya çekindiğimden kaçamak bir soru sormuştum. Ancak istediğim cevabı alamamıştım. Dudağımı ısırdım. Nasıl konuya girebilirim diye düşünüyordum. Ciğerlerimi yoğun bir havayla doldurup konuşmaya başladım.
"Beni savunmanı beklemiyordum. Aksine kızacağını düşünmüştüm. Teşekkür ederim."
Dudakları sağ yanağına doğru kıvrıldı. "Rica ederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK ÖĞRETMEN
ChickLitCivciv, yıllar sonra doğup büyüdüğü mahalleye öğretmen olarak atanır. Ama kimse onun kim olduğunu bilmez. O, artık Küçük Öğretmen'dir. Yıllar geçse de üstünden, kızımızın huyu aynıdır. Mahalleye bir oyun oynar. Bakalım Küçük Öğretmen, herkesi ne kad...