İnsanlar hayatlarını film şeritlerine benzetirler. Öldüklerinde bile yaşadığı günleri bu şekilde gözünün önünde göreceğine inanırlar. Ben de inanırım. Durup geçmişi gözümüzün önüne getirmeye çalıştığımızda anılar tıpkı bir film şeridi gibi canlanır gözümüzde.
Geçirdiğimiz günden sonra sanki üzerinde eski ve yeni film şeritleri olan hayali bir masaya oturmuş gibi hissediyordum. İkisini karşılaştırmadan duramıyordum. Çok güzel bir gündü. Eskiden yaptığımız her bir şeyi bugün yine yapmıştık. Bisiklet turu ile başlattığımız günün devamında önemli çarşı, müze, tarihi yapıları gezmiş ve en son da sahile gelerek günü noktalamıştık. Şimdi ise seyyar bir köftecide oturmuş acıkan midelerimize ziyafet çektiriyorduk.
"Ne oldu? Daldın gittin."
Neredeyse batmakta olan Güneş, gökyüzüne muhteşem bir kızıllık kazandırmıştı. Onun güzelliğini seyre dalarken biraz fazla dalmıştım. Öyle ki kafam başka bir yere gitmişti.
"Yok bir şey."
İkinci köftesini söyleyen Alper, boş karton kağıdını tabağına bıraktı. Kaşlarını çatarak ama asla kızgın davranmayarak baktıktan sonra konuşmaya başladı.
"Söyle hadi. Sen benden bir şey saklayamazsın."
Pes ettim. Derin bir nefes alıp verdim.
"Peki."
"Dinliyorum."
Lafımı toparlamak için bir süre gözlerimi denize doğru kaçırdım. "Bugün çok güzeldi. Eski günleri çok özlemişim."
Dediğimi başta garipsedi. Sonra da gülümsedi. "Ee, ne var bunda?"
"Aradan geçen on yıl sanki boşa geçmiş gibi hissediyorum."
Artık modumun düşme sebebini anladığında yüz ifadesini nötrledi. Küçük gözleriyle her zaman yaptığı o yoğun bakışını attığında kalbim anlık olarak yine hızlanmıştı.
"Gittiğine pişman mı oldun?"
"Hayır." deyip duraksadım. "Yani bilmiyorum. Çok tuhaf hissediyorum sadece. Gitmem bir yandan doğruydu. Ama bu on yılda çok şey kaçırdım. Gelmesem daha da çok şey kaçıracaktım."
Her söylediğim şeyi hayatında duyduğu en dikkat çekici şeylermiş gibi dinlemişti. Bu yüzden ona bir şeyler anlatmayı hep sevmişimdir.
Masanın üzerindeki elime elini koydu. "Kaderin önüne geçemeyiz. Her ne yaşandıysa yaşanması gerekiyordu ve yaşandı. Ben senin gitmeni asla istemezdim. Ama bak yıllar geçti ve sen geri döndün. Bana şans vermek ile kalmayıp bana karşı bir şeyler hissetmeye başladın. Yani kısacası Allah geciktiriyorsa güzelleştiriyordur."
Başımı biraz sola doğru eğdim. Elimin üzerindeki eline bakıp biraz düşündüm. Haklıydı. Bu hayatta her şeyin bir sebebi vardır. Belki de böyle olması daha iyi olmuştur diye düşündüm bir an. Mezuniyet balosundan sonra geçen günlerim zihnimde oldukça karanlıktı. Şeyda ve Burak'ın herkesin içinde beni rezil etmiş, böyle zor bir anımda Alper beni yalnız bırakmış ve ardından geçen günlerde mahallenin çocukları tarafından dalga konusu olmuştum. Taşınana kadar evden dışarıya adım atamamıştım utancımdan. Ne yazık, Mecnun mahallesinde kalmaya devam etseydim belki de pasif bir karakter ile yetişecektim.
"Haklısın. Bugünki halimi gidişime borçluyum." Mavilerimi tekrar kahvelerinde buluşturduğumda yüzüme buruk bir tebessüm yerleştirdim. "Biraz sahilde yürüyelim mi?"
"Olur."
Küçük taburelerden kalkıp toparlandıktan sonra hemen yürüyüşe başlamıştık. Akşamüstü serinliğinin verdiği ürperti ile kollarımı birbirine bağlayarak ilerliyordum. Deniz, gökyüzü ve günbatımının muhteşem uyumunu seyre dalmıştık. Uzunca bir süre konuşmadık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK ÖĞRETMEN
ChickLitCivciv, yıllar sonra doğup büyüdüğü mahalleye öğretmen olarak atanır. Ama kimse onun kim olduğunu bilmez. O, artık Küçük Öğretmen'dir. Yıllar geçse de üstünden, kızımızın huyu aynıdır. Mahalleye bir oyun oynar. Bakalım Küçük Öğretmen, herkesi ne kad...