chapter 28: are Monsters born or created?

238 30 28
                                    

Lütfen yorum yapın. 🥺

Otobüsle çıkabildiğim kadar Oxford'un dışına çıkmıştım, son durakta ise inip yürümeye başlamıştım.
Bana yazdığı adresi haritalara yazmıştım, bu şekilde bulmaya çalışıyordum. Fakat şu an görünürde sadece kamyonetlerin geçtiği geniş, boş bir otoyol ve arada sırada karşıma çıkan yol kenarı pub'lar vardı.

Yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşün ardından bu pub'lar da kesildi, yol ıssızlaştıkça daha da huzursuz hissediyordum kendimi. Üstelik akşam olduğu için yağmur bulutlarının arasından sızan gün ışığı da gittikçe cılızlaşıyordu.

Elina'ya Jade'lerin evinde olduğum yalanını söylemiştim, kendimi hiç de rahat hissetmeyerek. Aslında Tom'un tehdit mektubunda yazdığı şeyleri gerçekten yapacağını sanmıyordum, Anna ve Henry'i gerçekten öldüreceğini düşünmüyordum. Evet, Matthew'i öldürmüş ve daha sonra da beni başka bir arkadaşımı öldürmekle tehdit etmişti; ama bunlar aynı şey değildi. Matthew'i öldürmüştü çünkü bana olan tavırları yüzünden ona çok sinirlenmişti. Bu kesinlikle Anna ve Henry ile aynı şey değildi, içten içe dikkatimi çekebilmek için böyle bir şey yazmış olduğunu düşünüyordum. Benzer şekilde beni Daniel'ı öldürmekle tehdit etmesinin nedeni de kıskançlıktı, Tom sinirlenince ne dediğini bilmiyordu.

Yine de, küçük de olsa bir şüphe vardı içimde. Yazdığı şeyleri, tehditlerini gerçekten yapabilir miydi? Bunun düşüncesi bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyordu; hava gittikçe kararırken ıssız, neredeyse boş bir otoyolda olmak da ekstra olarak ekleniyordu bu huzursuzluk hissine.

Konum beni otoyoldan ayrılmış, dar, ağaçlık bir yola yönlendirdiğinde temkinli adımlarla oraya yöneldim. Yürüdükçe bu dar yol beni otoyolun yoz ve kamyonet kokan havasından çıkartıp yeşillik, ormanlık bir yere götürüyordu.

Bu yoldan kıvrılan küçük bir araba yolu, bu yolun hemen yanında da bana mektupta yazdığı adresin yazılı olduğu, eski bir posta kutusu vardı.

Colegrove Manor, 16

Giriş tamamen açıktı, demir parmaklıklı kapı sağa yaslanmıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Giriş tamamen açıktı, demir parmaklıklı kapı sağa yaslanmıştı. Bahçeyi geçip evin kapısı ile burun buruna geldiğimde bir an için durdum.
Bu çiftlik evine benzer, büyük bir malikaneydi. Aslında kırmızı rengi ve girişindeki küçük çiçekler ile sevimli bir görünüme sahip olabilirdi- ama değildi. Yağmur bulutları ve çevresindeki uzun çam ağaçları ile birleşerek gri gökyüzüne yükseliyordu.

Derin bir nefes aldım, cesaretimi topladım ve kapıyı çaldım.

Kapıyı siyah giyimli, uzun boylu bir adam açtı, beni görmeyi bekliyormuş gibi robotik bir hareketle hemen kapının önünden çekildi.

"Hoşgeldiniz Bayan Lea."

Bu tuhaf-nazik karşılamayı aynı şekilde garip bir ifadeyle başımla onaylayarak yanıtladım, yavaş adımlarla içeri girdim.
Ahşap zeminde yürüdüm, kocaman bir şömine büyük salonu ısıtıyordu. O an dışarıda üşümüş olduğumu fark ettim, ama burası gerçekten sıcaktı. Montumu çıkartıp askılığa asarken etrafa bakındım, hiçkimse yoktu. Bana kapıyı açan adam da adeta ortadan kaybolmuştu.

manipulative Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin