chapter 44: my game

70 7 2
                                    

"Nereye gidiyoruz? O lânet çiftlik evinin de yolu olamaz burası."

"Zawe'yi görmek istedin, ben de seni ona götürüyorum." Tom gözlerini yoldan ayrımadan konuştu. "Sabırlı ol, Lea."

"Şu tonda konuşmandan nefret ediyorum," kız gıcık olmuş bakışlarla baktı ona.
"Sabırlı ol Lea, bağırma Lea. Çocuk bakıcılığı yapmıyorsun, öyle davranma."

İngiliz neşeyle kıkırdadı. "Bu ne hoş bir benzetme."

"Bu bir benzetme değildi."

Dudaklarındaki kıvrık bozulmadan tek elini direksiyondan çekti ve uzun parmaklarıyla kızın elini kavradı, ardından nazikçe dudaklarına götürdü.

"Varmak üzereyiz sevgilim." ekledi. "Çocuk olmadığını da biliyorum, endişelenme."

Lea adamın sesindeki alaycılığıa aldırmadı, amacının kendisini sinir edip onunla eğlenmek olduğunu anlamıştı çünkü.

Şaşırtıcı derecede iddiasız görünümlü bir evin önünde durduklarında kaşlarını kaldırdı.
İki katlı, bakımsız görünen bir binaydı burası. Tom'un hepsi birbirinden şık ve klasik görünen, dergilerden fırlamış diğer mülklerine kesinlikle benzemiyordu. Dış boyası dökülüyordu ve eski görünüyordu, üstelik bu Viktorya tarzında bir eski görünüm de değildi.

Tom anahtarlarıyla kapıyı açtı, kız hızlı adımlarla içeri yürüyüp giriş kısmını arkada bıraktığında, nispeten az eşyalı, boş bir salonla karşılaştı.
Mobilyalar temiz ama basit görünüyordu; klasik, kadife koltuklar, porselenler ve Japon tabloları yoktu etrafta. Kız şaşkın gözlerle klasik olmaktan çok uzak olan bu yerde dolaştı, evin boş olduğunu anladığında hafiifçe kaşları çatıldı.

"Gün içinde gidip gelen hizmetli bir kadın var," Tom ne düşündüğünü okuyor gibi cevapladı.
"Henüz saati gelmedi, neyse, zaten karşılaşmamıza gerek yok." büyük adımlarla yürüdü ve kızın elini yakaladı, ardından merdivenlere yöneldi.

Aşağı doğru inen karanlık basamaklarda Tom'u takip ederken, dengesini kaybedip yuvarlanmamak için uğraşıyordu Lea. Fakat açık renkli parmaklar elini öyle sıkıca tutuyordu ki, sanki düşse bile yakalardı onu.
Sonunda bodrum katının zeminine ulaştıklarında floresanlar sensörle açıldı, etraf aydınlandığında kızın dikkatini ilk çeken, yaklaşık iki metre karşılarında duran dev kapı oldu.
Kapının solunda bir kolon vardı ve bu kolon katı ikiye ayırıyordu, diğer kısım neredeyse normal bir bodrum katı gibi görünüyordu, üzerinde monitörler duran bir masanın haricinde.

Lea ekranlarda ne olduğuna bakacaktı ki, Tom bir kartı okuttu ve dev kapı, gıcırdamaya benzer, hafif bir gürültüyle açılmaya başladı.
Mavi gözler, 'Önden buyur,' der gibi kıza baktı, Lea meraklı adımlarla ilerlemeye başlamıştı bile.

İçeri girdiğinde buranın kendi içinde bir kat kadar geniş olduğunu fark etti; bir televizyon, koltuklar, küçük bir yemek masası, şifonyerlerin ortasında bir yatak ve yatağın üzerinde kıvrılmış, uyuyor gibi görünen bir kadın.

Genç kız kendiliğinden aralanmış dudaklarıyla onu incelemeye başladı; pijamaları temiz görünüyordu, yastığa dökülen siyah saçları agresifçe birbirine dolanmıştı, kollarında birkaç morluk göze çarpıyordu. Bunların nasıl olduğunu düşünürken, birden gıcırdamaya benzeyen ses tekrar yükseldi. Dönüp baktığında, kapının kapanmış olduğunu gördü.

Kaşları çatılırken bir ses daha duydu; Zawe uyanmış, tetikte bir ifadeyle ayağa fırlamıştı. Uzun bedeni kıza tedirgin adımlarla yaklaştı ve tam karşısında durdu.

Koyu renkli gözleri olayı çözümlemeye çalıştı, pürüzlü bir sesle konuştu sonra. "Kapı kapandı... Sen... Sen Laura değilsin." yüzü düşünceli bir ifadeyle kırışmıştı. "Seni de buraya o mu getirdi?"

manipulative Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin