"Annem saat başı arıyor artık." telefonumu bir kez daha sessize alıp plaj çantasına atarken homurdandım.
"Onlarla bir daha asla konuşmayacak mısın?" Tom sırtıma güneş kremi sürerken sordu. Güldüm ve omuzumun üstünden ona baktım.
"Seçme şansım var mı?"
"Elbette var," parmakları omuzlarıma, ordan da dirseklerime ve bileklerime kaydı.
"Annenle konuşmanı yasaklayacak değilim, Lea.""Yasaklamak..." yüzümü buruşturdum. "Hayır, sen yasaklamıyorsun." dedim düzelten bir tonda, "Sen öldürüyorsun, ya da onları satın alıyorsun. İkincisi annemde işe yaramayacağına göre..."
"Anneni öldürmeyeceğim." dedi buz gibi bir sesle, sıcaklığın fazlasıyla yüksek olduğu bir kumsaldaydık ama soğukluğunu buna rağmen hissetmiştim.
"Sana inanmıyorum." dedim sesimi onunki gibi soğuk tutmaya çalışarak. Kremli ellerini vücudumdan çekti ve bozuk bir suratla, güneş gözlüklerinin ardından bana baktı. Birden uzanıp gözlüklerini çıkarttım, gözleri ani çarpan güneş ışıklarının etkisiyle kısıldı.
"Beni üzüyorsun Lea, aslında bana inandığını biliyorum."
"Gerçeği bilmek istiyor musun?" kaşlarımı kaldırdım. Küçük bir çocuk gibi meraklı gözlerle bakarak başıyla onayladı.
"Ona ne açıklama yapacağımı bilmiyorum, muhtemelen bir milyon tane sorusu olacak... Ve... Cevapları duyarsa çıldıracağını biliyorum."
Sessizce bana baktı, üzgün mü ifadesiz mi göründüğünü ayırt edemiyordum çünkü güneşten dolayı gözleri hala kısıktı. Tek eliyle yavaşça yanağımı okşadı, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Onu daha önce hiç böylesine parlak bir güneş ışığında, bu kadar yakından görmediğimi fark ettim.
"Eğer onu hayatından çıkartmak istersen, sana saygı duyarım." dedi yumuşak bir sesle. "Ama yalnızca yüzleşmek istemediğin için böyle yapıyorsan, buna izin veremem, sevgilim." uzanıp dudaklarını alnıma bastırdı.
"Ona birlikte açıklarız. Olayları yumuşatarak anlatırız... Birlikte, tamam mı?"Yumuşatarak anlatmak mı? Yalan söylemekten mi bahsediyordu? Artık Marge'la birlikte yaşamıyoruz çünkü Tom'a taşınmaya karar verdim, çalışmayı ve okula gitmeyi bıraktım çünkü... Tom'un zaten parası var?
Ve hayır, kesinlikle birlikte Marge'ı öldürmedik.Gözlerimi devirdim. Bir gerçek vardı ki, annemle konuşacak olmanın düşüncesiyle bile yüzleşemiyordum.
Başıma ince bir ağrı girmişti, konuyu değiştirmek istedim.
"Baksana, senin kırışıklıkların ne kadar fazlaymış." yüzüne dikkatle baktım.
"Londra'nın soluk gün ışığında belli olmuyormuş! Oysa burada, oldukça net görünüyor."Bıkkın bir ifadeyle güldü. "Çok komik, sevgilim."
Şeytani bir kahkahayla ayağa kalktım, peşimden onu da çektim.
"Yüzelim hadi."
Pasifik okyanusunun durgun suyuna adım atarken komik derecede solgun vücudu beni takip etti. Parmakları parmaklarıma sıkıca kilitlenmişti, sanki yüzerek kaçacağımdan, ya da bir şekilde boğulacağımdan falan endişeleniyordu.
Kısa bir alışma sürecinin ardından ilerleyerek suya girmeyi başarmıştım. Elimi çekip daldığımda birkaç dakika için ne yaptığını göremedim, fakat biraz ileride yüzeye çıktığımda bir şekilde yanımda belirdi.
Bir süre sadece dalıp dipteki yosunları, kayalıkların arasından yüzen renkli balıkları izledim. Burası gerçekten de filmlerde gördüğüm kadar muhteşemdi, su şimdiye dek gittiğim her sahilden daha berrak, balıklar daha sık, hatta kum bile daha hoş bir altın sarısıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
manipulative
FanfictionGözlerin gözlerimle uzun süre temas etmekten çekiniyor. Saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken alt dudağını kemiriyorsun, oturduğun yerde bir türlü rahat edemiyormuşçasına kıpırdanıyorsun. Düşüncelerini dev bir bilboard'ta yazıyor gibi net bir ş...