chapter 30: the storm

225 29 30
                                    



❗️+15 oy sınırı  





"Çırp çırp çırp, dök, ka-rış-tır. Çırp çırp çırp, dök, ka-rış-tıır!"

"Bu hayatımda duyduğum en sinir bozucu şarkı." ben kıkırdarken Elina elindeki çırpıcıyı tehditvari şekilde bana doğru salladı.

"Benim mutfağım, benim kurallarım."

Gülerek omuz silktim, mutfaktan çıktım ve salondaki misafirlerimizin yanına gittim.

"Yeni bir kek yapıyor." haber verdim.

"Önceki de güzeldi ya..."

Daniel'ı umutsuz bir ifadeyle onayladım.
"Güzeldi. Ama dinlemiyor, yeterince güzel değilmiş."

"Biraz otursaydı da yüzünü görseydik," dedi Jade.

"Asla dinlemez." güldüm. "Kafaya taktı bir kere. Zaten çok sevdi yeni mutfağı."

Elina ile yeni bir eve çıkmıştık.
Eski dairemizde güvende değildik artık... Nick'in ev sahibimiz olduğunu öğrenmiştik, daha fazla orada kalamazdık.

Yaklaşık 5 haftadır tüm bunlardan uzaktaydık, her şeyi geride bırakmıştık.

Anna ve Henry hala yoktu... Aileleri öldüklerini kabul edemiyordu, arama çalışmaları devam ediyordu hala.
Onlara ne olduğunu tahmin edebiliyordum, ama asla bunu düşünmek istemiyordum... Bir şekilde polislerin onları bulacağını, onları tekrar göreceğimi düşünüyordum. Buna inanmak istiyordum.

"İşte yeni kekimiz!" Elina eldiven taktığı iki eliyle bir borcamı kavramıştı, yüzünde zafer kazanmış bir gülümseme vardı.

"Eli, bu yalnızca bir kek."

"Shh! Sadece mutfak aşkı olanlar anlar." salondan tekrar çıktı.
"Tabaklara koyup getiriyorum!"

"Acele etme." dedi Daniel gizlice gülerken.


***


Dışarıda şimşekler çakıyordu.

Ben yine o kiremit rengi, hiçliğin ortasındaki evdeydim.

Elimdeki bıçağı defalarca saplıyordum, başımı kaldırıp bakmıyordum bile, sadece bıçakla parçalayarak deldiğim karın kasları, yırtığı gittikçe büyüyen bir gömlek ve kan vardı. Çok fazla kan vardı.

Başımı kaldırdığımda Tom'un iri, mavi gözleri ile karşılaşıyordum; ama şimdi o evde değil, Bookish'teydik.
Yine bir şimşek çakmıştı. Onu ilk kez gördüğüm gündeydik.

Bıçaklanmanın etkisiyle kitapçının zeminine düştü, ama kan içinde olduğu ve tamamen hareketsiz kaldığı hâlde, gözleri irice açıktı, kapanmıyordu.

O sadece bakmaya devam ederken, bıçakladığım bölgeden akan kan gittikçe arttı.
Zemine yayılmaya başladı. Birazdan Bookish'in yerleri tamamen kanla kaplanmıştı. Bir... Kan gölüne dönüşmüştü.

Boğazımı acıtan bir çığlık attığımda, omuzlarımda beni sarsan eller hissettim.
Gözlerimi açtım, nefes nefeseydim.

"Lea?" en yakın arkadaşım gecenin bir yarısında olmamıza rağmen hiç sinirlenmiş veya rahatsız olmuş görünmeyerek bana sarıldı.

"Yine mi kâbus gördün?"

"Hıhı." nefeslerimi düzenlemeye çalışırken ona sarıldım.
"Üzgünüm. Yarın sabah işe gideceksin ve ben seni uyandır-"

"Hey, özür dileme." yüzüme ulaşmış karışık saç tutamlarını kulağımın gerisine itti.
"Lea," soran gözlerle bana baktı, bakışlarında endişe vardı.

manipulative Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin