10.Bölüm

2.9K 171 7
                                    

Sabah uyandığımda tabii ki Sedatcım yanımda değildi. Gece yanımdaki boşluğa oturmuş uzanmamıştı bile. Hatta kesin uykuya daldığım an gitmişti, bilmiyordum ama öyle emindim ki. Gözümü açar açmaz mutsuz etmişti adam beni. Ardından kısa soluklu bir kahvaltı yapmış ve neredeyse hiç konuşmamıştık. Sabahları çok enerjik olduğum söylenemezdi.

Odaya geri dönüp dün üzerimden çıkardığım kıyafetleri hiç istemesem de tekrar giyip pijamalarımı bu evde kalacak olmasından saçma bir keyif duyarak yatağın üzerine bıraktım ve mutfağı toplamakta olan adamın yanına gittim.

"Bugün atış çalışacak mıyız? Çünkü öğleden sonra taekvando sonra da at binme dersim var." dedim tam arkasında durarak.

"Bugün bir kaç işim çıktı. Seni çiftliğe bırakırım." diye cevaplayarak ellerini mutfak havlusuna kurulayıp bana dönerek "Hazırsın da, gidelim hatta."dedi.

" Seninle gelemez miyim? Saat çok erken. "diye mızmızlandım hemen. Hiçbir şey planladığım gibi gitmiyordu ve Sedat'ın yine benden kaçacağından endişeleniyordum.

Mutfak havlusunu yerine asmak için yana çekilip" Senin gelebileceğin bir yer değil. "diyerek beni savuşturdu.

" Nasıl bir yere ben gidemem ama sen gidebilirsin? "diye sorarken kaşlarım düzgünce alnımda birleşmişti. Kollarımı göğsümde toplayıp kalçamı masaya yaslayarak surat astım.

Sedat tam önümde durup üzerime eğilerek avuçlarını iki yanımdan masaya yaslayarak beni hapsetti. Hazırlıksız yakalandığım için bir karış mesafede duran suratına şaşkınca bakınıp rekleksle belimi bükerek geriye kaçınmaya çalıştım ama masa buna engel oluyordu. Gözlerimi kırpıştırıp birden gelen bu hamleyi kavramaya çalıştım.

"Küçük balıkların yüzemeyeceği kadar derin sular." dedi yüzünde eğlenen bir ifadeyle sesini efsunlu bir şey anlatıyormuş gibi kısarak.

Gözlerimi kıstım. "Hala bu balık mevzusu gerçekten. İyi ki küçükken bi balık olmak istedik."

Sedat ses tonumun sinirli olmasını umursamadan alenen kahkaha attı bu söylediğime. Neyse ki gülüşünün güzelliğine kapılmıltım da bir de bunun için sinirlenmedim. Yine de gülüşü uzun sürmediği için moralim biraz bozuldu. Yüzümde bir şey varmış gibi kendini zorlukla susturmuş gibiydi.

Ellerini masadan çekip beni kafesimde kurtararak "Her şeye o fındık burnunu sokamazsın. Düş peşime çiftliğe bırakıyorum seni." diyerek konuyu kapattığını belirtti ve önden ilerlerken peşinden gelememi bekledi.

Evden çıktıktan sonra dönüp kapıyı kilitlemesini beklediğim sırada tam arkamda hissettiğim hırıltılı soluma sesiyle dün yaşadıklarım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken ensemden bir kova buz dökülmüş gibi irkildim.

"S-Sedat," dedim arkası dönük adama lanet bir kekelemeyle. "A-arkamda değil o canavar umarım,"

Sedat kekelememe şaşırmış gibi anahtarı cebine atarken bana dönmüştü sonunda. İlk önce anında renginin attığına emin olduğum suratıma sonra da hemen arkamda diz kapaklarımın biraz üzerindeki hizada bir yere bakarak gülümsedi.

Kıpırdayamıyordum bile ve Sedat gülüyordu. Cidden..

"Al şunu," dedim dişlerimin arasından. Ve köpek daha beter bir şey yaparak sesime tepki vererek bir anda ayaklandı ve partilerini iki yandan omuzlarıma koyarak hemen kulağımın dibinde solumaya başladı. Nefesi midemi bulandırabilirdi fakat o an bayılmakla bayılmamak arasında ince bir çizgideydim. Galiba tansiyonum düşmüştü.

"Ares," dedi Sedat eğlenen bir tavırla. "Gel oğlum." diyerek ellerini çırptı. Köpek hala omuzlarıma tutunuyordu ama bir anda kulağımın dibinde solumayı bırakıp Sedat'a doğru atıldı. Tuttuğumu fark etmediğim nefesimi o anda bırakıp bir adım geriye doğru sendeledim. Bir eliyle köpeğin başını okşayan Sedat diğer eliyle hızlıca beni yakalayarak "Hop," dedi refleksle. "İyi misin?"

"Alt tarafı panik atak geçiriyorum," dedim dişlerimin arasından. Gözüm kararmıştı resmen.

Sedat Ares için cebinden bir şey çıkarıp bahçeye doğru fırlatarak "Tut," diye emretti. Köpek hızla çimenlere koşarak uzaklaştığında hala tuttuğu elimi bırakmadan. "Gel arabaya otur," dedi sakince. "Bu kadar korkacak bir şey yok aslında. Seni sevdiği için yapıyor." diye bana Ares'i savunduğunda tepem atacak gibi oldu ama somurtmak dışında bir şey yapmadım. Gözlerimi devirdim yine de. Arabayı açıp beni bıraktı. "Bağlayıp geleceğim." diyerek köpeğini bağlamaya gitti.

Bir süre sonra gelip sürücü koltuğuna yerleşen adama göz ucuyla bakıp ağzımın içinde homurdandım sinirle.

"Sakinleştin mi?" diye sordu kemerini bağlarken.

"Ya ısırsaydı kafamı?" diye sordum cevaplamadan.

"Sadece görüntüde korkunç, tehdit algılamadığı sürece bir golden kadar uysaldır."diye açıklama çalışırken arabayı geri geri çıkardı. Bunun üzerine bir şey söyleme gereği duymadım. Köpeğine oldukça güveniyordu ve bu bir köpeği kıskanmama sebep olduğu için aslında tüm sinirimin buna olduğunu kabullenmemek için kendimle savaş veriyordum.

Geldiğimiz yolları aynı şekilde sakince geri dönerken ikimiz de konuşmadık. Bi ara onun telefonu çaldı ve anladığım kadarıyla babamla görüştü. Sonra çiftliğe kadar sadece radyonun sesi duyuldu arabada.

Çiftliğin önünde duran arabayla kemerimi çözüp hiçbir şey söylemeden ineceğim sırada "Kendine bu kadar yüklenme." dedi

"Anlamadım?"

"Yaman seni pamuklara sararak büyütmüş belli. Sense hayatınızdaki karanlık tarafa meylediyorsun. Kimse senden bunu beklemiyor. İstemiyor da Umut.."

Boş boş suratına baktığımı fark ettiğinde derin bir nefes alıp önüne dönerek "Elindeki güç senin yaşındaki bir çocuk için çok tehlikeli. Lütfen onunla oynama." yutkundu. "Yaşıtların gibi normal bir çocuk ol."

Normal.. Sıraladığı derin cümlelerin hiçbiri son söylediği kadar dikkatimi dağıtmamıştı. Aniden beni uyarmasımdaki kaygısı neydi bilmiyordum ama normal kelimesi canımı sıkmıştı.

Ben anormal miydim ki?

Arabanın kapısını açıp hiçbir şey söylemeden dalgınca indim ve bir kez bile arkama bakmadan içeri girdim. Kapı arkamdan kapanana kadar arabayı çalıştıramadı.

KORUMA bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin