23.Bölüm

2K 146 3
                                    

Güneş kremini tazelerken arkada ruh halimi temsil edecek naçizane parçalar- 14 Bahar gibi- çalıyor ve ben de eşlik ediyordum. Uzandığım şezlongdan etrafa ilgisiz bakışlar atıp güneş kreminin kapağını kapattım. Bir kez daha suya girmek için ayağa kalkıp burnumu çektim. Hem depresyonda olup hem de fit kalmaya çalışmak gerçekten zordu. Yatağıma gömülüp saatlerce tavanı seyretmek istiyordum.

Ayağa kalkıp slip şortumun belini düzelttim. Yavaş adımlarla havuza yaklaşırken havuzun çelik kapısı gürültü çıkartarak açıldı. Kaşlarım çatık irkilerek hemen o yöne döndüğümde ise kesinlikle Sedat'ı görmeyi beklemiyordum. Onunla günlerdir konuşmuyordum. Mahmut abiden de özellikle istemiştim ki bana ulaşamasın diye. Ama şimdi karşımda duruyordu işte.

"Sen?" diye şaşkınca sormanın hemen üzerine arkasında duran Mahmut abiye soran bakışlar attım.

"Benim de bilgim yoktu." dedi.

Kaşlarımı çatıp yeniden Sedat'a baktım fakat bir şey söylemek yerine öylece dikildiğini görünce onu görmezden gelmeye karar verdim. "Tamam Mahmut abi, sağ ol." dedim arkasında kararsızca duran adama ağız ucuyla ve havuza ilerleyip kendimi suya bıraktım. Kapının kapandığını duydum ama bakmadım.

Dalıp biraz yüzdüm. Ve hiçbir şey söylemeden kenarda durup öylece beni izledi. Bakmadım ama bana baktığını biliyordum. Bakışları öyle ağırdı ki bir kaç kez neredeyse göz göze gelme gafletine düşüyordum.

Yeterli olduğunu düşündüğüm bir sürenin ardından havuzun merdivenlerini ağır ağır acelesizce tırmanarak saçlarımdaki fazla suyu ellerimle dağıttım. Şezlonguma doğru yürürken göğsümdeki fazla suları da ellerimle dağıtmaya çalışıyordum. Fakat aniden bir havluya sarılmamla tökezledim. Aniden arkamdan yaklaşıp omuzlarını havluyla sarmıştı. Alçıya nasıl bu kadar hızlı hareket ediyordu bu adam?

Omuzlarıma attığı havluyu buruşuk parmak uçlarımla yakalayıp şaşkınca omzumun üzerinden ona döndüm. Ama onunla konuşmayacaksın, hayır.

Önüme geri dönüp havluyu şezlonga bıraktım ve eşyalarımı toplamaya başladım. Ikimiz de sessizdik bu arada. Sadece eşyaları çantaya atarken çıkardığım sesler vardı. Onunla konuşmak istemeyen bendim ama neden bir şeyler söyleyip kendini affettirmesini bu kadar çok istiyordum ki?

Şimdiye kadar içimdeki bu saçma aşkın geçmesi gerekiyordu. Defalarca aşık olduğumu hissetmiş ama hepsinden sıkılmıştım. Bu seferki beklenmedik şekilde acı veriyordu. Kalbimin paramparça oluşunu unutmayacaktım.

Çantayı omzuma alarak çıkışa doğru döndüm. Yüzüm fezi şekilde asıktı. Buraya kadar gelmiş ama hiçbir şey söylememişti. Amacını çözemiyorum. Daha fazla da onun radarında kalmak istemediğim için bir an önce burdan gitmeyi hedefliyordum ama bir şey oldu.

Aniden hareket etmesiyle birlikte, geriye doğru yalpaladım. Sanırım beni yakalamaya çalışmıştı ama alçısıyla birlikte dengesini ağlayamamış ve hemen aramızdaki havuza sırt üstü çakılmıştı. Suya gömülürken çıkardığı ses ve taşan su beni kaplarken şaşkınca suyun altında kaybolan bedenine baktım. Burası üç metrelik bir havuzdu. Tamamen gömülmüş olmalıydı.

Elimdeki çantayı ne ara fırlattım bilmiyorum ama suya dalmadan önce telefonumun mazgalların arasına sıkışıp kırıldığını görmüştüm.

Sedat alçıdan dolayı yukarı çıkamıyordu. Dudaklarının arasından baloncuklar çıkıyordu ve bir dakikadan uzun bir süre su altında kaldığı için ciğerleri temiz hava için çırpınıyor olmalıydı. Onun ağır bedenini kolaylıkla yukarı çekmeyeceğim düşünülürse, hızlı bir karar verdim. Tuttuğum bedenine tamamen yaklaşarak kapalı göz kapaklarına son bir bakış atıp dudaklarımı dudaklarına yaslayarak dilimle şuan için sadece klor tadı aldığım dudaklarını aralayıp tüm nefesimi ağzının içine bıraktım.

Gözlerim tamamen açıktı ama o şaşkınlıkla bile olsa gözlerini aralamadı. Kalbim boğazımda atıyordu ama o, ellerimin altında kasılmak dışında mimiklerini bile değiştirmedi. Ne düşündüğünü anlayabilmek için her şeyimi verebileceğim o dakika arasında gözlerini aralar gibi olduğu ilk saniye kendimi ondan çektim ve ikimizi de güçlükle ayaklarımı çırparak su yüzüne taşıdım.

Temiz hava ciğerlerime nüfus ettiği an derin derin solukladım. Sedat'ın nefesleri benim kadar derin değildi ama onun da sakince soluklanmaya çalıştığını görüyordum. Göz ucuyla bir yerine bir şey olup olmadığınu kısaca kontrol ettikten sonra ikimizi de kıyıya taşıdım ve onun kendini kenarlardan destek alarak yukarı çekişini izledim. Beyaz tişörtü tamamen üzerine yapışmış ve Streç bir folyo gibi tüm vücut hatlarını gözleri önüne sermişti. Saçlarından ve kıyafetlerinden damlayan sular oturduğu zeminde bir gölcük oluştururken o zorlukla tutup alçısını yukarı taşıdı. O an çenesini kasarak acılı bir mimik yaptı ama onun dışında tepki vermemişti.

"Şöyle bakmayı keser misin?"dedi dişlerinin arasından ilk kez konuşarak.

Ona nasıl bakıyordum bilmiyordum ama bunu söylemesi beni kızdırmıştı. Az önce hayatını kurtarmıştım ama ilk söylediği bu muydu yani?

Burnumdan bir nefes vererek suyun içinde arkamı döndüm ve diğer kıyıya çıkmaya karar verdim. Acı çekip çekmemesi umrumda değildi. Kendi başına geberebilirdi, domuz.

"Bekle bi saniye." diye bıkkın bir nefes vermesiyle birlikte yarı yolda duraksadım. Onu dinlememem gerekiyordu aslında fakat az önce adamı resmen öpmüştü yahu!? En azından bir tepki verebilirdi değil mi? Bi şey söylemesini istiyordum çaresizce.

"Özür dilerim," dedi." Gitmek gibi bir düşüncem yoktu gerçekten. Hem seni bu kadar kıracağımı düşünmemiştim."

Bir şey söylemedim. Az önce onu öpmemi, bir sebep uğruna olsa da, görmezden mi geliyordu? Bunun hakkında bir tepki vermeyecek miydi yani?

"İyi şimdi öğrenmiş oldun. "dedim kendimden beklemeyeceğim kadar soğuk bir sesle. Boğazımı bir kez daha temizleyip havuzdan çıktım. Yere eğilip kırılan telefonumu aldıktan sonra aceleyle fırlattığım çantayı da omzuma takıp artık çöp olan telefonu içine koydum.

"Mahmut abiye söylerim seni alır." dedim son kez. Ona baktığım an ellerimle dudaklarıma dokunmak istemiştim. Suyun altındaki görüntüsü gözlerimin önüne gelip duruyordu. Kapalı göz kapakları, klor karışmış naneli nefesi.. Dudaklarım bir nabız gibi atıyordu sanki. Kalbim duracakmış gibi hissetmiştim ama o beni görmezden geliyordu.

"Umut," dedi ayağa kalkmaya çalışarak ama acılı bir nefes bırakarak geri oturmak zorunda kaldı. Endişeyle ona doğru bir adım attım ama bana geri baktığı an durdum.

"Kalkmaya çalışma." diye homurdandım istemsizce.

"O zaman, gitmeye çalışma sen de." dedi aynı şeklide.

Bakışlarımı kaldırıp ona baktım. Yerde oturan oydu ama alttan alttan bakan bendim her nasıl oluyorsa. Yanaklarım her geçen saniye kızarıyordu ve neden olduğunu bilmiyordum. Sanırım yaptığım şeyin utancı yeni geliyordu.

" E, söyleyeceklerin bitti ya." dedim mırıldanır gibi.

"Hayır," dedi iç çekerek. "Henüz bitmedi."

KORUMA bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin