43.Bölüm

526 54 5
                                    

Yiğit babam her şeyi öğrenmişti.

Yaman babamın verdiği tepkinin çeyreğini bile görememiştim ondan. Sanki hiçbir şey bilmediği halinden daha anlayışlıydı bana karşı. Her dediğimi yapıyor ki önceden de yapmıyor değildi ama, sanki bir şey isteyeyim diye özellikle bir an kolluyordu.

Şaşkındım.

Beni ikna etmeye çalışmasını, vazgeçirmesini ya da ne bileyim Sedat'la ikimizi bir araya gelemeyecek kadar dünyanın iki ucuna koymasını filan hayal etmiştim sanırım. Bu tepki benim için içimde ağlama isteğinden daha derin bir hüzün bırakıyordu şimdi.

Onu kesinlikle hak etmiyordum.

Gözlerine baktığımda gördüğüm derin üzüntü, çoğu Sedat'a karşıydı biliyordum. Beklemediği yerden kalbini kırmıştık. Ama benim babam öyle güçlü biriydi ki, bunu anlayışının ardına gizliyordu. Ve Sedat'la arasının tamir olmaz şekilde parçalandığının farkına varıyordum. Elimden bir şey gelmiyordu.

Utku basket antrenmanı sonrası düşüncelere daldığım tirübünde terli terli yanıma koşturdu. Saçları yapış yapış ve alnına dökülüyordu. Forması terden ıslanmış üzerine yapışmıştı, deodorant ve terle karışık kokusu burnuma doldu.

"İzlemiyorsun bile, eve gitsene." dedi omzumu itekleyetek. Son zamanlardaki halimden nefret ediyordu. Beni kendime getirmesine ihtiyacım vardı bu yüzden her defasında ihtiyaçla onun yanında buluyordum kendimi. Utku kaçış biletimdi. Bunu içten içe sakinlikle kabul etmek zorunda kaldım bir kez daha.

"Canım sıkkın. Sedat'la aramız kötü değil ama yanına gidersem sanki.." dedim fakat tamamlamaktan garip bir utanç duydum. "Sanki ona acı veriyormuşum gibi hissediyorum."

Utku zorlukla tamamladığım cümlenin ardından sessiz kaldı. Ardından "Senin için ne yapmamı istersin?" diye sordu ciddiyetle.

Gülümsedim. Aptal çocuk. Sinirlerimi bozuyordu çoğunlukla.

"Zamanı geri alabilir misin?"

"Bunu yapsam yine gider o adama aşık okurdun Umut." dedi. "Bunu değiştiremezsin."

"O zaman dünya üzerinden beni silmemiz lazım."

"Aptal aptal konuşma." dedi sinirle. "Bir tane çakasım geliyor ağzına."

"Sen bu aralar şiddete meylettin farkında mısın?"diye alay ettim.

Utku son söylediğimi duymazdan gelip üzerindeki formayı başından sıyırıp attı. Kendi kendine leş gibi koktuğuyla ilgili söyleniyordu öte yandan. Ona yandan bir bakış ayıp güldüm şapşal haline. Geldiği gibi kafamı dağıtmayı başarmıştı.

"Kalk hadi, ara Sedat'ı alsın seni başımdan." dedi ardından.

"Bıktın benden yani?" diyerek dudak büktüm yalandan.

"Evet, defol." dedi. Terli tişörtünü suratıma atıp gerisin geri sahaya koşturdu. "Ara onu!" diye de bağırmayı ihmal etmemişti.

***

"Mahmut Bey," dedim koskoca adamın karşısına dikilip kaşlarımı çatarak. Abi demleyerek kendimce trip atmaya devam ediyordum. Aramız hala limoniydi. "Sedat telefonumu açmıyor. Tam on sekiz kez aradım. Ve sen yerini bilip de söylemiyorsun bana."

"Oraya giderseniz Yaman Bey, bana neler yapar biliyor musunuz? Asla olmaz." dedi kollarını göğsünde toplayarak. "Belli ki meşgul. İşi bittiğinde size dönecektir, küçük bey." dedi benim gibi bey lafının altını çizerek.

"Hayır ya," dedim sinirle. "Götür beni. Tehlikeli bir şeyler mi yapıyor? Bilmek istiyorum. İçimde kötü bir his var bak.."

"Beni zor durumda bırakıyorsunuz." dedi. Ona alttan kirpiklerimi kırpıştıtarak baktım. Uzun uzun bana bakmaktan kendini alamadığında sıkıntıyla iç çekmişti. Ofladı ve kollarını çözdü.

"Uzaktan." dedi. "Sadece uzaktan bakacağız, işinin bitmesini bekleyeceğiz."

"Yaşasın Mahmut abicim. Seni hep çok seviyordum zaten." diyerek kısaca sarılıp geri çekildim. Sonra da koştur koştur arabaya binmiştim.

Mahmut abi hiç mutlu değildi ama sürücü koltuğuna oturup yol boyunca hiç konuşmadı. Şehrin en ücra köşelerinde yük gemilerinin konteynırları boşalttığı depo gibi bir yere geldik. Az ileride bir tersane vardı. Ve burası oldukça tekinsiz görünüyordu.

Son olanlardan sonra babam bizzat gidip Sedat'a iş vermiyordu artık ama Sedat işten elini ayağını çekmemişti de. Çünkü bir anda her şeyi bırakıp gidemeyecek kadar olayların bel kemiğiydi. Ne tür bir iş yapıyordu tam olarak bilmesem de, o olmazsa bir şeylerin aksayacağını biliyordum.

"Nerede?" dedim etrafa bakarak. Mahmut abi arabayı uzakta karanlık bir yere park edip telefonda birine bir şeyler yazdı hemen. Ardından etrafını kolaçan eder gibi göz gezdirip bana döndü.

"Gelir birazdan." dedi. "Burda bekleyeceğiz. Daha fazlasını istemeyin vallahi yapamam."

Gözlerimi devirmek istedim ama yapmadım. Onu da anlamaya çalışıyordum. Yakın zamanda başımıza hoş şeyler gelmemişti. Evimizin basıldığını ve rehin alındığım olayları unutmuş değildim. Sadece bu hayata o kadar çok çabuk adapte olmuştum ki kendime şaşırıyordum. Belki de etrafımdaki insanların her koşulda beni koruyabileciğine o kadar emindim ki o yüzden bu kadar pervasız hareket edebiliyordum. Sanki bana hiçbir şey olmazmış gibi geliyordu.

Dakikalar birbirini hızla kovalarken karanlığın iyice çökmeye başladığı bu izbe yerde neler olabileceğini düşünüp etrafa ilgisiz bakışlar atıyorken karanlığın içinde bize doğru yaklaşan silüeti fark ettim.

İki üç metre yaklaşana kadar onun Sedat mı yoksa başkası mı olduğunu ayırt etmek çok zordu. Fakat iyice görüş alanıma girdiğinde hızlıca emniyet kemerimi çözüp Mahmut abi beni yakalamadan kendimi dışarı attım. Arkamdan söylendiğini ve aynı hızla peşimden arabadan çıktığını duymuştum ama tüm ilgim Sedat'ın üzerindeydi.

Koşa koşa Sedatcımın yanına gidip bana sinirli bakışlar atmasını umursamadan beline sarıldım. Kafamı göğsüne yaslayıp "Seni merak ettim." dedim.

"Burda olmaman gerek." dedi elini saçlarımın arasına koyarak. "Git şimdi birazdan peşinizden geleceğim."

Git diyordu ama saçlarımı okşayıp bırakmak istermiş gibi davranmıyordu bu sırada. Kalbim hızla çarparken omuz silkip daha sıkı sarıldım.

"Buradayım ama ne abarttınız. Bi şey olduğu yok ya." dedim. Evet şimdi şımarıklık yaptığımı biliyordum.

"Bazen laf dinlemen gerek Umut." dedi. Beni tutup kendine ayırırken. Bez bir bebekmişim gibi beni hareket ettirebiliyordu.

"Burada ne olduğunu söyle, gideyim." dedim murıltı gibi. İçim huzursuzlanıp duruyordu.

"Yurt dışına gidecek ürünleri gemiye yüklüyoruz, bitsin geleceğim." dedi.

O zaman neden herkes tedirgin oluyordu ki? Madem böyle bir şeydi. Korkmuştum. Sanki Sedat kötü yola düşmüş gibi davranmıştı Mahmut abi. Sinirlerim gerilmişti iyice.

"Tamam." dedim. "Yol üzerinde dinlenme tesisi gördüm. Orada bekleyeceğim."

"Tamam." diyip alnımdaki saçlarımı itekleyip saçlarımın bitişine bir öpücük bırakıp "Git hadi." dedi.

Bir iki adım geriye gidip arkamdaki Mahmut abiye omzumun üzerine bir bakış attım. Uzaklara bakıyormuş gibi rol yapıyordu. Ardından dönüp gitmemi bekleyen adama baktım. Oflamamak için kendimi tutmam gerekmişti ama şımarıklığımın da bir sınırı vardı. O yüzden dudak büküp gerisin geri döndüm ve arabaya doğru yürüdüm.

Tam bu sırada bizden oldukça uzakta yeri inleten bir gürültü alacakaranlığı deldi sanki. Bastığım yer deprem oluyormuş gibi sallanmıştı. Attığım adım tökezlerken aynı anda yere kapaklandım. Gürültü öyle yüksekti ki kulaklarım uğuldayarak çınlamaya başlamıştı. Çığlık atmış mıydım emin değildim ama birinin beni düştüğüm yerden kaldırmaya çalıştığını bile çok sonra fark ettim sanki.

Arkamı dönüp ne olduğuna bakmak istedim. Gözlerimin gördüğünü bile sanmıyordum. Her yer bir anda kırmızı ve gri olmuştu sanki.

Mahmut abi, daha sonrasında kollarımda iz bırakacak kadar sert ve sıkı hamlelerle beni sürüklüyordu.

Sedat'ı göremiyordum.

Sedat'ı görmek istiyordum.

KORUMA bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin