25.Bölüm

2K 138 14
                                    

Yüzümde sıcak bir nefes hissediyordum. Islak bir şey yanağıma değiyordu. Böyle sabahlara alışık olduğumdan garipsemedim ama dün gece ceset yemiş gibi olan nefesin kokusu tahammül sınırlarımı zorladığı için gözlerimi zorlukla araladım. Başıma iğneler batırıyorlrdı sanki. Gözlerim karıncalı ve piksel piksel görüyordu gerçek dünyayı. Kısık kısık ışığa dayanmaya çalıştım.

"Ah, başım." dedim elimle alnımı yoklarken. Aynı saniyede kulağımın dibinden yüksek bir hav sesi duymamla çığlığı basmam bir olmuştu.

Yüzümün ben santim ötesindeki keskin sivri dişlerle olduğum yerde debelenerek geri kaçmaya çalıştım. Kesinlikle aşina olduğum yüz Ares'in çirkin suratı değildi. Benim minik turuncu kedim Yastık'ın sevimli suratını görmeyi bekliyordum. Kafamı tek hamlede koparacak devasa dişler kesinlikle değildi.

Uyandığım yatağın kendi yatağım olmadığını fark edene kadar geçen bir kaç saniyede Ares daha çok havlamış ve ödümü koparmayı başarmıştı her zamanki gibi.

"Gelme bak tekme atarım." dedim ellerimi paravan gibi kendime siper ederken. Ama o sivri dişleriyle iki elimi kolayca yutabilirdi.

"Bunu hayvansever biri olarak söylemen korkunç."

Sedat'ın sesini hemen arkamda duyduğumda yataktan fırladığım gibi onun arkasına koştum. Geniş omuzlarına tutunurken hala yatağın üzerinde gürültüyle havlayan köpeğe bakıyordum.

"Yine yüzümü yemeye çalıştı çünkü." dedim hızla. "Hep onun tarafını tutuyorsun, ayrımcılık." diyerek sinirle söylendim.

"Yani özür dilerim, konuşarak kendini savunamadığı için onun tarafını tutmak zorundayım. " dedi alay ederek. "Hem sevimli bir suratın var demek ki. İkinci kez yemeye çalıştığına göre."

Şaşkınca sırtına baktım. Ellerim omuzlarından yavaşça ayrıldığında bana dönüp suratımdaki ifadeyi gördü ve sırıtmaya devam etti.

Bana açıkça iltifat etmişliği yoktu, bu yüzden sevimli olduğumu söylemesi bile saniyeler içinde aklımı bulandırmıştı. Yine de başımın ağrısı ani hareketlerimden dolayı daha çok arttığı için yüzümü buruşturarak alnımı kovaladım. Neyseki Ares artık susmuştu. Hızlı soluk sesleri duyuluyordu şimdi sadece. Ve hala yataktaydı.

"Al, şu suyu iç. İlaç da getirdim." diyerek bana bir bardak su ve hap uzattığında tereddütsüzce aldım. Kesinlikle bir daha içki filan içmeyecektim. Çekilir çile değildi.

Bardağı ona geri uzatırken gözüm kıyafetlerime kaydı. Üzerim değiştirilmişti. Onun sürekli giydiği siyah atletlerden giyiyorum ve bedenim onun kadar yapılı olmadığından gerdanım ve göğsümün büyük bir kısmı meydandaydı. Altımda da siyah bir şort vardı ama bunun burda kalmak için getirdiğim kıyafetlerden olduğunu biliyordum. O halde niçin kendi tişörtlerimden giymiyordum?

"Üzerini değiştirmek zorunda kaldım. Üç kere kustun.  Kanepeye, arabaya ve yatağına. Ben de seni buraya getirdim. Hiçbir şey hatırlamadığını tahmin ederek söylüyorum." dedi bakışlarımı fark etmiş olacak ki, "Ayrıca atletime göz diktin ve sana vermem için ağladın."

Bakışlarımı tamamen kaçırdım. Ona bu şekilde baş belası olduğum için utanmıştım. Ayrıca adamın ayağı bile kırıktı yani. Beni kusmuğumla baş başa bırakmadığı için şükretmeliydim.

"Ayağının üzerine basıyorsun, acımıyor mu?" dedim çekingen bir sesle.

"Eskisi kadar değil. Hızlı iyileşirim."

Konuşacak bir şey kalmadığından dün gece hakkında düşünmeye başladım. Fakat her şey bölük pörçük ve anlamsızdı. Olayların oluş sırasını bile hatırlamıyordum. İçtiğim ve Utkuyla bir şeyler konuştuğum, bazen dans ettiğim kısımlar vardı. Sonra Sedat gelmişti.

Gelmişti.

Bakışlarımı hızla yerden kaldırıp ağrıyan gözlerimi göz bebeklerine diktim. Beni izliyordu ve yüzünde sinir bozucu bir gülümseme vardı, nihayet, der gibi.

"İyi ki doğdun," dedi gözlerimin içine bakarak. "Dün gece söyledim ama hatırlamadığına eminim."

"Sedatcım," dedim istemsizce ağlamaklı sesimle. Gözlerim dolmuştu ama üzgün olduğum için değildi sanırım. Fazla heyecanlanmıştım.

"Mavişim," dedi beni taklit ederek.

"Yani gerçekten," dedim yutkunarak. "Senden hoşlanmam izin mi veriyorsun?"

Hafifçe eğilip yüzlerimiz arasına küçücük bir mesafe bıraktığında gözlerim istemsizce dudaklarına kaysa da hemen yukarı taşıdım. O kadar hızlı gitmek istediğini sanmıyordum. Bu kadar yaklaşmışken adamı korkutup kaçıramazdım.

"Lütfen, beni pişman etme." dedi gözlerime bu mesafeden dikkatle bakarak. "Seni kaybetmek istemiyorum."

Yutkundum. Çünkü kelimeleri boğazıma takılmış gibi hissediyordum. Kalbim taşikardi geçiriyormuş gibi dakikada 150 filan atıyordu.

Sonra bayıldım sanırım. Drama queenliğime zeval gelmesin. Neyseki beni düşmeden yakaladı ve yatağa bıraktı. Gözlerimi açabilecek gibi hissetmediğim için tekrar uykuya daldım.

***

Uyandığımda Sedat evde değildi. Aresi kulübeye bağlamış ve bir iş için gitmesi gerektiğini ileten bir mesaj atmıştı. Kapıda iki adam vardı. Onların benim için bırakıldığını tahmin ederek biraz daha uyumuş sonra da bir şeyler yemiştim. Aradan geçen dört beş saat diliminde Sedat'a yüz tane mesaj atmıştım ama hiçbirine dönmemişti. Onun için endişelenmeye başlayıp babamları arayacağım vakit ise, sonunda yolda olduğunu yazmıştı.

Kanepede oturmuş, tiktok izleyerek onu beklerken anahtar sesi duymamla birlikte yattığım yerde kanepenin sırt kısmına kolumu yaslayarak doğrulup girişe baktım. Ufak tıkırtıların ardından gıcırdayan parkelerle birlikte yorgun ve dağınık bedeni göründü.

Kaşlarımı çatıp baştan aşağı onu inceledikten sonra artık üzerinden çıkmak için yalvaran takım elbisesinin kırışık pantalonunda duraksadım.

"Ülkede savaş çıktı herhalde. Cepheden fırlamış gibisin." dedim en sonunda.

"Komik değil," dedi yorgunca nefes vererek. Yaklaşıp elindeki ceketi kanepeye bıraktığında beyaz gömleğinin kolundaki kanı gördüm. Anında uzanıp elini yakaladığımda ikimiz de aynı yere baktık. Beyaz gömlek kanla boyanmıştı sanki.

"Yaralandın mı?"

"Küçük bir yara." diyerek elini geri çekmeye çalıştı ama daha sıkı tutarak engel oldum ve iki dizimin üzerinde yükselerek gömleğinin kandan yağpş yapış olmuş kolunu kattlamaya çalıştım ama yaraya yapıştığı için ayrılmıyordu.

Kaşlarımı daha çok çatıp makas bulabilmek için ayağa kalktım hızlıca. "Banyoya geç. Makas alıp geliyorum."

"Çok ciddisin," diyerek alay etmeye çalıştığında ters bakışlarımı gördüğü an ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırarak dudaklarını birbirine bastıp geriledi. Bakışları kısılmış ve tanımlayamadığım bir başka eğlenceli duyguya teslim olmuştu.

" Ayağına da basıp durma. Kırık öyle kolay iyileşmez."

"Ne ara doktor oldun sen?"

"Babam doktor canım, yeterli mi?" diyerek gözlerimi kıstıktan sonra mutfağa doğru yürüdüm. "Ayrıca ne olduğunu anlatmaya nerden başlayacağını başlasan iyi olur."

***

Ay Bebekten vakit bulabilsem yazcam da gerçekten çok yorucu. Nerede uyuduğumu bile bilmiyorum. Annem demişti de inanmamıştım.

Neysem, burda hikayeyi ilerlettik gibi. Çok uzatmayı düşünmüyorum. Bir kaç kaos yazıp bitireceğim. Fikir belirtirseniz çok sevineceğim. (1 veya 2 yorum atılmasına alışmış olsam da kırıcı sevgili okurlar. Gerçekten kırıcı)

Öptüm herkesi ♡

KORUMA bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin