19.Bölüm

2.1K 148 11
                                    

Okuldan sonra eve uğramış biraz babamlarla takılmıştım. Onları iki gün görmesem özleyeceğimi anlamamı sağlamıştı Sedat'la kalmam bir bakıma. Yani bu durumdan mutsuz değildim ama babamlar benim her şeyimdi. Onlarsız bir hayat düşünmek bir yana, onları hiç tanımayabileceğim ihtimalinin varlığı bile korkunç geliyordu bana. İyi ki benim ailem olmuşlardı. İkisini de deli gibi seviyordum.

Deşarj olduğumu hissedip Sedat'ı yalnız bırakmamak adına ziyareti kısa tutup bağ evine geçmiştim hemen ardından. Geldiğimde Sedat uyuyordu. Genelde uykusu hafifti, evde ses olmasına alışkın olmadığı için sanırım geldiğimi hemen duyar ve uyanırdı ama bugün oldukça derin bir uykuda gibi kanepeye sere serpe uzanmıştı. Belki de evdeki varlığıma alıştığı içindi. Üzerindeki pike hafif bacaklarına doğru kaymış ve vücudunun üst kısmını açıkta bırakmıştı.

Bu adam bilerek mi bu siyah aletlerle dolaşıyordu evin içinde? Ne kadar çıldırtıcı göründüğünün farkında mıydı yoksa bu Tanrının beni cezalandırma şekli filan mıydı?

Bakışlarımla adamın üst vücudundan delikler açtığımız fark etmem üzerine daha fazla orda dikilmekten vazgeçip mümkün olduğunca az ses çıkarmaya çalışarak ki hangi parkelerin daha az ses çıkardığını keşfedecek kadar işsiz kaldığım bir dönem sağ olsun, mutfağa doğru ilerledim.

Tezgahın üstünde üç çöp poşeti dolusu hazır yemek kutusu vardı. Bazen Sedat sandviç, makarna ya da menemen gibi basit şeyler hazırlamaya çalışıyordu ama ayakta kalmasını istemediğim için dışarıdan söylüyordum genelde. Artık hazır yemekten bıkmıştır ki evimizdeki yardımcımız olan Dudu Hanımın yemeklerini özlemediğimi söylesem yalan olurdu yine de. Ve bu kadar hazır yemek küçük bir göbek yapmıştı bende. Küçük ama minicik..

Karnıma dalgın dalgın baktığımı o an fark ettim. Hayatımın hiçbir döneminde göbeğim olmamıştı. Birkaç haftadır spor derslerimi ve yüzmeyi aksatmamın da bunda etkisi olabilirdi tabii ve bu beni üzüyordu. Yaman babam bile fark etmişti. Sinir bozucu bir durumdu.

Yanaklarımı şişirip çöp poşetlerini tezgahta indirdim ve kollarımı sıvadım. Evet, bugünü milat kabul ederek artık hazır yiyeceğe nokta koyuyordum ve yemeklerden sorumlu kişi ilan ederek kendimi, şuan hayatımdaki ilk yemeğimi yapmaya hazır hissediyordum.

Sedat uyanmasın diye üzerimi bile değiştirmemiştim ama olsundu. Önlük takıp ellerimi bir güzel yıkadım ve ilk iş dolabı açıp bakınmaya başladım. Birkaç kahvaltılık dışında göze çarpan bir şey göremiyordum da. Malzemeleri birleştirip hangi yemeğin ortaya çıkacağını bilmeyen biri için bile dolap boş görünmüştü gözüme. Bir kez daha Yanaklarımı şişirip sandviç yapmak için alınan tavuğu çıkardım dolaptan.

Takukla bi sürü yemek yapılabilirdi bence. Hevesle tavuğu önüme koyup bir elimi yanaklarıma yaslayarak telefonumu çıkardım ve bir yemek bloğuna girdim. Dalgın dalgın gezinirken arkamdan duyduğum değnek sesiyle toparlanmama vakit olmadan Sedat uykulu gözlerini kırpıştırarak karşıma dikildi. Gözlerimle alttan alttan onu baştan aşağıya süzdüm önce. O ise bir bana bir de burnumun dibinde duran tavuğa garip bakışlar atarak "Ne zaman geldin?" diye sordu. Sesi yeni uyandığı için daha boğuk ve seksiydi ki neredeyse iç çekiyordum. Henüz bir ergen olduğum böyle anlarda yüzüme çarpıyordu işte.

"Yarım saat bile olmamıştır." dedim dudaklarımı büzerek. Elimdeki telefonu kapatıp doğruldum. "Eve uğradım biraz, bizimkiler bensiz idare edemiyorlar malum. Hep sefil olmuşlar işte, kıyamadım ben de napim? Oturduk biraz."

Sedat son söylediğim abartı lafların hiçbirine inanmadığını tek bir kaş hareketiyle belli ederken dudakları kıvrıldı. "Eminim öyledir." dedi. Koltuk değneğini sandalyeye yaslayıp hemen önümdekine oturarak tekrar masadaki tavuk ve ben arasında göz gezdirdi. "Ne yapıyorsun peki mutfakta? Bakışlarınla tavuğu yeniden keşfediyor gibi bir halin vardı."

"Sana yemek yapmayı düşündüm." dedim. Sonra bunu beceremediğim için küçük bir utanç duyarak bakışlarımı eğdim. Sanırım babamlar haklıydı ve eminim şuan Sedat da öyle düşünüyordu. Adama bakmak için gelmiştim ama daha kendime bakamıyordum ki göbeğim bile vardı yani.

"Ben yedim babamlarla da. Üf keşke sana da getirseydim ya." diyerek kendi kendime hayıflandıktan sonra beni gülümseyerek izleyen adama çevirdim bakışlarımı. Neye bakıyordu o öyle tatlı tatlı?

"Başka bir zaman beraber yaparız." dedi biraz sonra. Gülümsemesini yakalamam onu hazırlıksız yakalamış gibi boğazını temizleyip daha ciddi bir tavırla masaya çevirmişti bakışlarını. "Birazdan annem gelecek. Kesin bir hafta yetecek yemek getirir merak etme." dedi.

Başımı onaylayarak salladım fakat.. Bir saniye. Annem mi demişti o? Annesi yani?

İrileşen gözlerimle bakışlarımı hızla yüzüne çevirip "Ne?" dedim yüksek sesle. Tepkimi beklemeyen Sedat, irkilirlen hızlıca üzerimdeki önlüğü çıkarıp altındaki okul kıyafetlerine bakındım. Ah berbat görünüyordum. Anneyle tanışmak için en berbat gün olabilirdi. Hazır bile değildim.

Saçmalama Umut, sanki kadın seni beğenmeye geliyor filan da.

" Yani bu şimdi mi söylenir?" diye çemkirdim beni şaşkın şaşkın izleyen adama. Sonra hiçbir açıklama yapmadan koşa koşa üzerimi değiştirmeye çıktım.

***

Sedatcımın annesi aşırı tatlı bir kadındı. Benim gibi kıvırcık kısa sarı saçları vardı. Fakat onunkinin boya olduğunu tahmin ediyordum. Hafif tombul, pekala epey bir tombul, kısacık bir kadındı. Sürekli gülümsüyor ve benimle bebek gibi ilgileniyordu.

Başta biraz çekinsem de bir süre sonra kendimi kasmayı bırakmış ve kadına bırakmıştım kendimi hepten. Adı da kendi gibi Şirin'di bir de.

Sedat'la aralarında ise tek bir benzer nokta yoktu. Büyük ihtimalle benimki, babasına çekmişti ki Şirin teyze de laf arasında bir kere buna benzer bir şey söylemişti.

"Şirin teyze, sanırım hayatımda yediğim en iyi sarma sizinki." dedim dolu yanaklarıma aldırış etmeden ağzıma bir tane daha sıkıştırıp. Toktum ve göbeğim olduğu için mutsuzdum ama Şirin teyzenin sarması bir kilo daha almaya değerdi, sonuna kadar.

"Ay sen ne tatlı çocuksun, ısırcam yanaklarını şimdi." diyip çenemi sevimlice sıkıtığında zorlukla gülümsedim ona. İlgi görmeye bayıldığımı söylemiş olmalıyım.

Sedat ağzının içimden bir şeyler homurdanıp elindeki kaşığı boş tabağa bırakarak "Anne şımartma şu mavişi daha fazla. Bu haliyle baş etmek zor zaten." dedi benimle uğraşmak için. Kıskanıyordu resmen ikimizi.

Gözlerimi kısıp ona bakarken Şirin teyze benim yerime "Kıskandı benimki." diyerek kıkırdamıştı. "Oy seni de severim ben çam yarması." Sedat'ın yanaklarını da bana yaptığı gibi sıkıştırarak sevdiğinde gözlerimi irileştirip güldüm bu haline.

Teyze, hayallerimi yaşıyorsun şuan demek istesem de kendimi tuttum. Öyle tatlılardı ki, ikisine bakarken karnımda kelebekler uçuşuyor, kuş gibi hissediyordum.

"Şirin teyze, lütfen daha çok gel." dedim onun gideceği fikri aklıma gelince dudak büzerek.

"Sen de gel bana mavişim," dedi kadın gülümseyerek. O da bana Sedat gibi Mavişim diyordu ve yiyesim geliyordu yanaklarını. "Sedat versin adresi sana. Özlerim ben seni."

"Ay, canım Şirin teyze." diyerek sarıldım omuzlarına. Sedat ikimize kafasını sallayarak bakarken gülümsememek için dudaklarını birbirine bastıyordu.

Annesiyle bu kadar iyi anlaşmamız bile benim olması için bir nedendi bence. Benden başka bu kadar iyi anlaşacak kimi bulacaktı ki hem Şirin teyzem?

***
Hastanede vakit çok yavaş geçiyor, can sıkıntısından yapacak bir şey bulamadım ben de kafam dağılsın diye bir şeyler yazim dedim ama olmadı sanki ne bilm..

KORUMA bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin