44.Bölüm

562 50 1
                                    

"Sedat bu aralar dalgın, diyorum." diyerek öfkeyle söylenmişti doktor Yaman. "Tamam, problemlerini onaylamıyorum elbette ama o benim dostum. Elimde değil, onu da düşünmek zorundayım."

Yiğit ona çıkışan ve dakikakardır dil döken sevgilisine bir kez olsun bakmadan önündeki kağıtlara gelişigüzel imza atmaya devam etti.

"Ona gidebileceğini söylediler sanıyordum."

"Bu kadar duygusuz olamazsın Yiğit." diye isyan etti yeniden yeşil gözlü. "O aileden biri."

"Öyleydi." diyerek lafını böldü ve daha fazla dinlemek istemiyormuş gibi sert ve yüksek sesle tekrarlamıştı.

"Başına bir iş açacak," dedi Yaman. O her zamanki işlere koşabilecek kadar iyi değil ve ona bir şey olursa.. "diyerek bir elini havaya kaldırıp tehditkarca salladı. Bunu yapmak hoşuna gitmiyordu ama son noktaya gelmişti." Eğer bir şey olursa pişman olup bana gelmene izin vermeyeceğim."

***

Yağmur yağıyordu. Kül ve sıcak ateşin kokusu sanki her yere sinmişti ve yağmur işleri daha kötü bir hale getirmekten fazlasını yapmıyordu. İğrenç koku, üzerime hatta kemiklerime bile işlemiş olabilirdi.

Alnıma yapışan ıslak saçlarım görüş alanımı kapatıyordu. Çekmek için hiçbir hamle yapmadım çünkü ellerim uyuşuk gibiydi. Üşüyordum, korkmuştum ve halsizdim. Boğazım acıyordu ama fiziksel bir acı değildi. Defalarca kez çığlık atmış olmalıydım, avaz avaz. Emin değildim.

Bir kez daha başka bir konteyner gürültüye havaya uçtu. Gözlerimin önünde havaya saçılan metal parçalarını boş bakışlarla izledim. İçerisinde patlayıcı, yanıcı olan her şey bu anı beklemiş gibi sırayla yangını körüklüyordu. Üzerine bir de yağmur başlamıştı bir hışımla. Her şey öyle planlı gibiydi ki, hayret vericiydi.

Uzaktan dumanın içinden uzun bir süre sonra Sedat'ın silüeti tekrar göründüğünde ciğerlerime derin bir nefes çektim. Kül ve duman kokusu iç organlarımı esir aldı.
Titreyen bacaklarımla ayağa kalkmaya çalıştım. Mahmut abi beni gitmek için ikna etmeye çalışmaktan uzun zaman önce vazgeçmişti fakat arkamda dikiliyordu hala. Ayağa kalktığımda beni destekledi böylece.

"Ne olmuş?" dedim çatlak sesimle. "Birine bir şey oldu mu?"

"Yok, herkes iyi." dediAma ambulans sesini duymuştum. Yanı yaralı bile olsa birilerine bir şey olmuş demekti bu. "Toparladım burayı, gidelim hadi. Sırılsıklam olmuşsun, hasta olacaksın."

Üzerindeki ceketi omuzlarıma sarıp beni arabaya oturttu. İkimiz arka koltuğa yerleşirken Mahmut abi sürücü koltuğuna geçip hızla ısıtıcıyı açmıştı.

Sedat beni göğsüne yasladı. Sıcaklığı üşümüş kemiklerimi sızlattı bu sırada. Alnımdan yanaklarıma süzülen yağmur damlaları vardı hala ve şimdi Sedat'ın da üzerini ıslatıyorum. Ama o an ikimiz de bunu umursamadık.

"Önce Umut'a giyecek bir şeyler alalım." dedi Mahmut abiye hitaben.

"Nereye gidiyoruz?"

"Bana."

Arabada ikisinin bu kısa konuşması dışında uzun bir süre başka ses olmadı. Halsiz düştüğümden midir nedir, uykum gelmişti sanki. Halbuki uyuyabileceğimi sanmıyordum. Yüksek seslerle aramı daha yeni düzeltmişken şimdi korkum tazelenmişti. Kapı tıkırtısı bile hassas kulaklarıma iyi gelmiyordu.

Sedat ıslak saçlarım arasında parmaklarını usul usul gezdirmeye devam ettikçe göz kapaklarım ağırlaştı. Tam uyuyakalmak üzereydim ki araba yol kenarı outlet mağazasının önünde durdu.

KORUMA bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin