33.Bölüm

1.7K 130 16
                                    

Bugün babam beni fazla sorguya çekince uyumak için yanında kalmaktan vazgeçip kendi odama geçmiştim. Adam, kaç yıllık babamı sonuçta anlıyordu halimden tavrımdan her zamanki davranışlarım olmadığını.

Fakat eve hala alışamamış olduğum için de uykum gelmiyordu koskoca odada tek başıma. Ben de odanın sürgülü camını açmış korkuluklara iki kolumu yaslayarak dışarıyı seyrediyorum. Bahçede uzakta bir kaç adam görüyordum. Yedi yirmidört evin etrafında devriye gezen adamlardı bunlar.

Gözlerimi gecenin siyaha boyadığı ormanda gezdirdim. Her yer aşırı sessizdi. Gece kuşları veya kurtların bazen duyduğumuz ulumları bu akşam yoktu. Ve böyle sessiz gecelerde daha çok ürküyordum.

Odamın kapısı gecenin bu saatinde neredeyse hiç ses çıkarmadan açıldığında olduğum yerde doğrulup ne olduğunu anlamaya çalışarak o tarafa baktım. Sedat'ı görmeyi ise beklemiyordum. Kaşlarım havalandı.

Ve iç güdüsel bir utançla kaçmak istedim.

Ona söylediğim o saçma sapan şeylerden sonra aşırı utanıyordum. Hakkımda öyle düşünmesine ben sebep olmuş olsam da şımarık ve aklı havada biri olduğum doğru değildi. En azından bana göre. Ama şuan hakkımda böyle düşünmesini bizzat tasdiklemiştim ve bu hiç hoşuma gitmiyordu. Dozunda şımarıktım canım, o nasıl oluyorsa artık.

Sedat odada gözlerini gezdirip en son benim üzerimde durduğunda açtığı kapıyı yine sessizce kapatıp usul adımlarla yanıma geldi.

"Ne işin var bu saatte burda?" dedim kısık sesle.

"Bahçedeydim, uyumadığını gördüm.. Aslında odanda olmanı beklemiyordum. Malum benden kaçıyorsun."

"Senden kaçtığım filan yok." diye yalan attım ama bana, gerçekten mi, bakışını attığında bakışlarımı kaçırdım.

"Aklımla oynuyorsun gerçekten." dedi iç geçirerek. Daha da yaklaşıp itinayla kaçırdığım gözlerimi ona çevireyim diye beni koruma demirleri ve kolları arasında bir kafese hapsetti. Epeydir bu kadar yakından solumadığım kokusu baş döndürücüydü. Derin bir nefes alsam onu deli gibi özlediğimi anlar mıydı?

"Aklınla filan oynamıyorum." dedim kedi mırıltısı gibi içime içime çıkan sesimle. Bakışlarımı kaçırıp gezdirdiğim duvarlardan en sonunda sıkılmış gibi çenemi parmaklarıyla kıstırarak kendi gözlerine çevirdi.

"Bana bakamıyor musun bile?" diye sordu. Sesi yumuşacık, bir bebekle konuşur gibi tatlıydı.

"Hayır, sadece.." dedim ama devamını getiremediğim için sustum. Hala bir şeyler söylememi ister gibi baktığı içinse "Bırakır mısın beni? Neden geldin?" diye sordum.

"Bırakmam." dedi. "Neler olduğunu anlatmadan olmaz."

"Bi şey olduğu yok. Söyledim ya." dedim ama bu kez gözlerimin ansızın dolmasıyla içimden kendime sövüp kirpiklerimi kırpıştırdım. Ne yazık ki, fark etmişti. Bakışları daha yumuşak bir hal alırken çenemi tutan parmaklarını yanağıma kaydırıp muhtemeln kızaran elmacık kemiğim üzerinde gezdirdi usulca. Çok, güzel bakıyordu.

"İnanmadım Umut," dedi. "Başta şaka yapıyorsun, peşinden koşayım istiyorsun filan sanmıştım ama bu, yüzündeki şu ifadeyi fark edene kadardı. Seni üzen neyse bana hemen söylüyorsun ki, onu kendi ellerimle yok edebileyim. Anlaşıldı mı?"

Burnumu çekip alttan alttan ona baktım. Hayır, ona söyleyebileceğim bir şey değildi bu. Onu da üzmek istemiyordum. Kendim bir şekilde halledebilirdim.

Kollarımı onun beline dolayıp yüzümü göğsüne sakladığımda elleri anında saçlarımın arasına karışıp başımın tepesine derin bir nefes alarak öpücük bıraktı.

"Söyle bana." dedi iç çekerek.

Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. Bıkkın bir iç çekiş daha sundu ama bu kez ısrar etmedi. Gülümsedim. "Benden kurtulduğuna şükredersin sanmıştım. Kalbim öyle kırıldı ki, sana onları söylerken." dedim.

"Ben de kurtulduğuma şükrederim sanmıştım ama.. Karşıma geçip onları söyleyince dünyam başıma yıkıldı sandım. Sonra  başkasına böyle bakarsın diye aklım gitti."

Başımı çekip gözlerine baktım hevesle. "Gerçekten mi?"

Dudağının tek bir tarafını kıvırarak gülümsedi. "Gerçekten." dedi.

"Aşık olmuşsun bana," dedim burnumu havaya dikip otuz iki dişimi de gösteren bir sırıtışla. "Beklediğimden daha inatçıydın ama.. Neyse."

"Bak sen," dedi gözlerini tüm yüzümde gezdirerek. Saçlarımı alnımdan geriye doru tarayıp kulağımın arkasına sıkıştırdı büyük elleriyle. "Öyle mi olmuş?"

"Hmm," dedim. Konu değiştiği için daha rahat hissediyordum artık. Dolan gözlerim şimdi bir çöl kadar kuruydu neyse ki. O mevzuyu şimdilik unutmaya çalışarak, benim için vazgeçmediği ve neredeyse aşkını ilan ettiği bu anı düşünecektim. Kalbim öyle güzel atıyordu ki onun yanındayken.. İstemsizce mutlu hissediyordum. Hiçbir şey yapmasına bile gerek yoktu hatta.

Başını eğip elmacık kemiğim üzerine dudaklarımı bastırıp uzun bir öpücük bıraktı. Gözlerim kapandı ve bu kez kokusunu gizlemeden içime çektim derince. Dudaklarının ve hafif sakallarını dışında hissettiğim dişleriyle yanağımı ısırdığını anlamam kısa sürmüştü. Ağzımdan acılı bir nida çıkarıp kurtulmaya çalıştığımda beni serbest bıraksa da dişlerinin izi çıktığına emindim.

Elimi yanağıma götürüp sırıtan suratına ters ters bakarak "Beni ısırdın!" dedim.

"Hep Ares mi yemeye çalışacak suratını? Biraz da ben bakayım tadına nolmuş yani?" dedi pişkin pişkin. Kendi yalanıma düştüğüm için dudaklarımı büküp sustum.

***

"Bak şimdi, Yiğit babam ve ben bir takım. Sedatcım ve Yaman babam da bir takım olacak Mahmut abi. Sen de hakem ol tamam mı? Bu adamlara hiç güvenmiyorum. Kesin hile yaparlar."

Herkes dediklerime kış kış gülerken gözlerine istekle baktığım Mahmut Abi ciddi kalmaya çalıştığı suratıyla, başını sallayarak beni onayladı.

"Heh, Mamut abi de kabul ettiğine göre maç başlasın yaşlı adamlar. Sedatcım hariç." dedim göz kırparak.

"Ben mi yaşlıyım, seni bücür?" diye sataştı Yaman babam. Ona dil çıkardım.

Yaman babam dil çıkarma üzerine kaşlarını atarken "Ben yaşlı olduğumu kabul ediyorum." dedi Yiğit babam.

Yaman babam ona ters ters bakıp köşede sırıtarak izleyen Sedat'ı işaret ederek "Sedat'tan ne eksiğim varmış? Ruhum daha genç eminim." diye inat etmeye devam etti. Yiğit babam yanına gidip kulağına bir şey söylediğindeyse ki bunun müstehcen olduğuna emindim, sırıtarak "Neyse," dedi "Sizi yenmek şimdi daha keyifli olacak Umut bey, ayağınızı denk alın."

"Hiç öyle bir ihtimal yok sevgili babacığım. Ama görelim bakalım." diye rest çektim kollarımı göğsümde bağlayarak.

Bir voleybol maçının tam ortasındayık. Yaman babam hariç hiçbirimiz doğru düzgün voleybol bilmiyorduk aslında. Ama beraber oynamak keyifli olur diye düşünerek bu adamları zar zor ikna etmiş ve kazanana ödül üzerine iddiaya girerek buraya getirmiştim.

"Sedatcımın alçısı yeni çıktı, yani nazik olursanız sevineceğim." diye ekledim.

"Ay çok bilmiş," diye söylendi Yaman babam.

Yeşil alana gerilmiş filenin iki yanına geçerek oyuna başladık. Çoğunlukla oyunu sabote etmeye ve bir miktar hileyle kazanmaya çalıştığım keyifli bir maç oluyordu. Tabii en sonunda her şeye rağmen Yiğit babam ve ben kaybetmiştik ama olsundu.

Yaman babam ve Sedat'ın yarım saat süren dalga geçme seansının ardından bile çok eğlendiğimi itiraf etmem gerekecekti. Ayrıca Yaman babam ve Sedat korkunç bir ikiliydi. Yiğit babamın bu konudaki söylenmelerini yeni anlıyordum. Ve ne kadar iyi arkadaş oldukları bir kez daha yüzleşmem gereken bir gerçekti.

Onların arkadaşlıklarının arasına girmek istemiyordum. Aramızdaki bu şeyin zarar vermesini isteyeceğim son şey bile değildi bu tatlı halleri. Onlara bakarken bunu düşünüyordum. İstemsizce asılan suratımla her şeyin mahvolmamasını dilemekten fazlasını yapamadım.

KORUMA bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin