13.Bölüm

2.5K 165 3
                                    

"Baba," dedim korkuyla dolmuş gözlerim ve titreyen sesim eşliğinde. Şuan mümkün olduğunca konser alanının uzağında çemberin içindeydim. Konser alanındakilerin kimlik kontrolünü yapan bir çok polis etrafımızı çevrelemişti ve itiraz edip maraz çıkaran bir kaç kişinin kelepçelenerek götürüldüğünü görmüştüm. Korkuyordum.

Telefonun diğer ucundaki babam "Biliyorum Umut, korkma. Biz geliyoruz on dakikaya. Tamam mı? Senden sadece beni beklemeni istiyorum." dedi benim devamını getiremediğim konuşmadaki tüm korku içeriğini tahmin ederek ivedilikle.

"Tamam." diye onayladım sessizce. Ve bana bir kez daha korkma diyerek telefonu kapattı.

Bu sırada kontrolden geçenler ayrı bir grup olarak ayrıştırılıyordu. Geride kalanlar ise sıra halinde kontrolden geçmek için bekliyorlardı. Ben ve Utku neredeyse sıranın sonundaydık. Korktuğum şey kimlik kontrolü değildi. Korktuğum şey bu muameleye maruz kalmaktı belki. Bomba endişesi ve belki de bu süikasti düzenleyen psikopatın hala aramızda olabileceği ihtimali beni korkutuyordu.

Utku elimi sıkı sıkı tutmasa ağlayabilirdim. Ağlak ve güçsüz biri değildim elbette ama şu durumda sakin kalabilmek de üst düzey bir yetenek istiyordu bence.

"Keşke en öne geçseydik."dedim ayrılan diğer gruba bakarken. Muhtemelen ilk önce gitmesine izin verilecekler de onlardı.

" Keşke, "dedi Utku da." Tamam korkma artık, Yiğit abi gelip bizi çıkarır şimdi burdan. "diye bir kez daha telkin etti beni ama bu içimi rahatlatmıyordu.

Göz ucuyla arkaya bakıp istemsizce şüpheli birileri var mı diye bakındım. Kendimi koruyabilirdim en azından, tehlikenin ne derece yakın olduğunu bilseydim. Fakat sadece bakarak anlaşılmıyordu tabii ki. Tekrar önüme dönüp önümüzdeki sevgililerin birbirlerini sakinleştirmek için söylediklerine kulak misafiri olmamaya çalıştım. Onların hemen önünde de siyah kapişonlu olaylardan ilgisiz gibi duran siyahi bir adam vardı. Çok uzun boylu olduğu için önümdekilere rağmen rahatça görünüyordu.

"Bir kez daha arasam mı?" diye sordum Utku'ya dönerek.

"Adamı da korkuttun zaten, dur bi dakika. Gelir şimdi." dedi ama o da bir an önce burda çıkmak istiyordu. "Hem Mahmut abi var." diyerek hemen yanımızda dikilen iri yarı adamı işaret etti.

Sıra git gide azaldı ve bize gelmesine yaklaşık on kişi filan kaldığında babamın arabasının polis araçlarının yanında durduğunu görüp "Geldi!" dedim biraz yüksek bir sesle. Babam ve sürücü koltuğundan inen Sedat hızlı adımlarla çembere yaklaşıp polislere bir şeyler söylerken babam telefonunu çıkardı, muhtemelen beni arıyordu. Gözleriyle etrafı tararken benimle göz göze geldiğinde daha fazla dayanamayarak Utkunun elini bıraktım ve ona doğru koşturdum.

Tam bu sırada az önce gördüğüm siyahi iri adam da öne atılmıştı ki aniden yakalandım ve boynuma yaslanan bir kol ve başıma dayanan soğuk cisimle öylece kalakaldım.

Kalbim az önce rahatladığı için atarken şimdi tekrar panikle deli gibi göğsümü dövmeye başlamıştı. Öyle ki etraftaki insanların benden uzaklaştıklarını ve bir çoğunun attığı yüksek sesli çığlığı bile duyamıyordum kalbimin yarattığı uğultudan dolayı.

Refleksle beni tutan adamdan kurtulmak için çırpındım bağırarak ama elde ettiğim tek şey daha sıkı tutulmak ve kaşıma vurulan metal kabza olmuştu. Anında şakağıma süzülen sıcak kanımı ve keskin sızlamayı hissettiğimde ağlamamak için dişlerimi sıktım ama dişlerimin arasından acılı bir tıslama kaçırmıştım.

"Uzaklaşın, ve gitmeme izin verin. Yoksa genç ölür!" diyerek kulağımın dibinde İngilizce olarak bağırdı adam.

Polisler ani bir şekilde insanları uzaklaştırmaya başlamıştı. Utku'nun korkuyla bir kaç metre uzağımda durduğunu görebiliyorum. Mahmut abi silahını arkamdaki adama doğrultmuştu ama bir şey yapamıyordu, polisler gibi.

Birinin mucizevi bir şekilde beni burdan çıkarmasını diliyor ve ağlamamaya çalışıyordum. Arkamdaki adam kaçamayacağım şekilde beni tutuyordu. Kafamı azıcık oynatsam boynumu kıracaktı. Tekme atamamam için bacaklarımı kıstırmıştı. Tek yapabileceğim dirsek atmaktı belki ama kafama emniyeti açık bir silah dayalıyken bunu yapmamam gerektiğini biliyordum.

Gözlerim babama kaydı ama Sedat yanında yoktu. Babam, bir polisin yanındaydı ve ona öfkeyle bir şeyler söylüyordu. Arkamdaki adam da sürekli İngilizce bir şeyler söylüyordu fakat uğuldayan kulaklarımla hiçbir şey duyamıyor gibiydim. Ya da anlayamıyordum belki.

Ellerimle adamın boğazımı sıkan kolundan kurtulmaya çalıştım. Küçücük bir boşluk yakalasaydım eğer aldığım eğitimlerdeki gibi kaçabilirdim ama bu adam da fazlasıyla bu konularda bilgili olmalıydı ki bana boşluk bırakımıyordu.

Bizi geri geri yürütmeye başladığında bir kaç şey daha söyledi yüksek sesle. Sanırım bu kadar polisten kurtulamayacağını o da anlamıştı. Bu durumda beni öldürmezdi gerçekten dimi?

Gözlerim kararıyordu. Belki de panik atak yaşıyordum. Nefes alabilmek için bir kez daha çırpındım. Etraftaki sesler arttı. Başım dönüyordu. Tekrar nefes almayı denedim ama başaramadığımı hissettim. Gözlerim bir açılıp bir kapanıyordu. Bayılmak üzere gibiydim. Olay algım bozulmuştu.

Sanki son nefesimi çekmek üzere gibi hissettiğim bir anda yüksek sesle bir silah patladı ve bedenim öne doğru savruldu. Boynumdan çözülen kolla birlikte anında yere dizlerimin ve avuçlarımın üzerine düştüm ve avuçlarıma batan çakıl taşlarının acısı zihnimi olduğumuz ana getirirken kulak çınlatan bir silah patlaması daha duydum. Kasıldım ve ellerim kulaklarıma kapanmak için yerden çekildiği an üzerime kapanan bedenin tanıdık güven veren ferah kokusuyla birlikte kendimi kasmayı baraktım.

"Geçti, iyisin." dedi Sedat güven veren sakin bir ses tonuyla kulağıma.

Başımı salladım ama tüm çabam buraya kadardı. Dizlerimin üzerinde yükseldim ve  kollarımı ona sıkı sıkı dolayıp sesli bir şekilde ağlamaya başladım o an. Belimden tutup beni kendine çekerek ağlamama izin verdi. Belime batan, hala elinde tuttuğu silahın kabzasını hissettim.

Bulanık gözlerimle omzunun üzerinden gördüğüm az önce beni rehin alan adam sedyeye ambulansa taşınıyordu.

KORUMA bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin