40.Bölüm

719 64 7
                                    

Yaşadığım şoku atlattığımda her şey için biraz geç olsa da Utku'yu kendimden ayırmış ve belinden desteklediğim elimi kendime çekmiştim. Dengesini kaybettiği için geriye doğru yalpalayıp doğruca Mahmut abinin kucağına düşmüştü ve saniyeler içinde de sızmıştı. Aptal..

Sedat Utku'ya göz ucuyla bakıp bana döndü yeniden. Bakışları hiçbir şey ifade etmiyordu şuan. Ne düşündüğünü anlayamadım ama ben fena halde paniklemiştim. Az önce olan şeyi kendi isteğimle yapmadığımı biliyor olduğunu düşünmek istiyordum sadece.

"Kendinde değil." dedim daha çok kendime açıklama yaparak. "Ben olduğumu bile bilmiyordur."

"Ben arabaya geçiyorum." dedi Mahmut abi bu konuşmaya şahit olmak istemediğini belirtir gibi araya girip kolları arasındaki aptal arkadaşımı da beraberinde sürüklerken.

Onlar gittiğinde Sedat eliyle işaret ederek benim de burdan çıkmamı istediğini gösterdi. Ve o an ona sarılmak, ya da günlerdir ne yaptığını sormak istesem de önceliği burdan çıkmakta bularak istediğini yaptım.

Yan yana iğrenç yerden çıktık. Dışarı adım atar atmaz ciğerlerime büyükçe temiz hava soludum ve mekanın hemen önünde buraya uyumsuz peş peşe park etmiş iki araca baktım. Biri Sedat'ın, diğeri de şuan içerisinde Mahmut abi ve Utku'nun bulunduğu araçtı.

"Mahmut abi'nin babama değil ama sana haber vermesi garip değil mi?" diyerek gergin konuşmayı yapmadan önce boş bir muhabbet açmaya çalıştım.

"Hayır, sen bana haber vermiş olsaydın garip olurdu." dedi. Ses tonu öyle dümdüzdü ki günler sonra duyduğuma sevinemedim bile. Hiçbir şey anlamıyordum.

Kaşlarımı çatıp yanımda duran bedenine dönüp gözlerine bakmaya çalıştım ama dümdüz önüne bakıyordu.

"Bana günlerdir haber vermiyorsun." dedim sesimi yükselterek. "Ve benden bekliyorsun ama öyle mi?"

"Bağırma." dedi.

Dudaklarım bir kez daha bağırmak için aralandıysa da bir şey söyleyemeden yeniden kapandılar. Sesimin tonunu ayarlamaya çalışarak ama öfkemi gizlemeden önüne geçip bana bakmasını sağladım ve yeniden konuştum.

"Sadece bir mesaj atabilirdin değil mi? İyi olup olmadığını merak ettim. Ne halde olduğumu bilmiyorsun bile. Ya da biliyorsundur belki Mahmut abi her şeyden haberdar ediyordur seni. Benimle konuşmayı düşündün mü hiç?"

Gözlerini bana çevirip hiç tanımadığım biri gibi baktı bana. Bilmiyorum ama günlerdir katlandığım her şeyin bir hiç olduğu kıymık gibi saplandı sanki kalbime bu bakışıyla birlikte. Ufacık başlayan ama çığ gibi büyüyen bir acı hissettim göğsümün ortasında.

"Umut bak," dedi kendi yaptığı bir şeyden pişman olmuş gibi saniyeler içerisinde ifadesini değiştirerek. Ama anlamıştım. Kalbimi paramparça edecek şeyler söyleyecekti.

"Sana," dedi, beni omuzlarımdan tutup üzerime eğilerek iyice anlamamı iayormuş gibi dikkatle gözlerime bakarken. "Herkesten, her şeyden çok değer veriyorum tamam mı? Senin için her şeyi yaparım. Her şeyi.."

"Ama benim olmazsın değil mi?" diyerek toparlamaya çalıştığı cümlelerini böldüm.

Omuzlarımı sıkıca tutan ellerinden yayılan sıcaklık bile canımı yaktı o an. Bir adım geri kaçarak uzaklaştım ben de. Oysa ki sadece sarılmak istemiştim. Ve özlediğimi söylemek. Onun da beni özlediğini duymak.

Beni sevmiyordu. Onu sevdiğim gibi.

"Beni neden öptün?" diye sordum. Kafam allak bullak olmuştu yine. Niye stabil olmuyordu ki? Sevdiğini ya da sevmediğini o bile bilmiyordu belli ki. Ve bu karmaşayı çözmek istemiyordu. Ama beni mahvettiğini bilmesi gerekiyordu o halde.

"Babam sana ne söyledi bilmiyorum. Anlamaya çalışıyorum. Ama kalbimi çok kırıyorsun." dedim. "Eğer beni sevmeseydin sana o şansı verdiğimde bana geri gelmezdin. Ama eğer sevseydin de şuan bu kadar üzülmeme izin vermezdin."

Sustu. Bakışları çocuksuydu bu kez. Çözemediği bulmacanın kayıp parçasını arayan bir çocuk gibi çaresizdi. Oysaki o parça bendim. Elinde tutuyordu.

Söylemek istediği başka bir şeydi biliyordum ama o onca cümlenin arasından hata yaptığını bile isteye başka bir şey söyledi. " Utku seni seviyor. "dedi soğukça. Bunu söylerken gözlerinden belli belirsiz bir ifade geçip kayboldu.

Kaşlarımı çattım ve " Sus. "dedim kesin bir dille devam etmesine engel olmak için.

" Yaman'ın onaylayacağı türden biri. Belki de.."

Etin ete çarparken çıkardığı ses konuşmasını bıçak gibi böldü ve yanağı hafifçe savruldu yana doğru. Uğuldayan kulaklarım ve elimdeki hafif sızlama ona tokat attığımı gösteriyordu ama tamamen refleks olarak yapmıştım. Kendimden habersiz ve saniyeler içinde gerçekleşmişti.

Pişman olmadan önce, kafasını bile düzeltme gereği duymayan, ki muhtemelen gözlerime bakmamak için kaçıyordu, bedenine dolu gözlerimle baktım. Sızlayan avucumu yumruk yaparak tırnaklarımı etime batırdım.

"Bir daha bana değer verdiğini söyleme." dedim dişlerimin arasından. Öfkemi kusmak istemiştim ama sesim kırgın çıkmıştı. Hem de öyle kırgınlık doluydu ki, ben bile kendime acıdım.

Aynı saniye arkamı döndüm ordan uzaklaşmak için ama bana sarılarak durdurmaya çalışmasını beklemiyordum. Kollarını omzuzlarıma sararak beni kendine çekti ve kaskatı olmuş bedenimi hapsetti göğsüne. Çırpındım ama bırakmadı.

"Özür dilerim." dedi bir kaç kez. Ama bu hiç iyi hissettirmedi. Sadece dolu gözlerimdeki yaşları akıtmak için doğru zamanı bekleyerek kendimi kasıyordum. O yüzünü dağınık saçlarıma gömmüş defalarca bunu söylerken onun yanında rahatça ağlayamadığımk düşünüp kahroluyordum.

"Beni bırak." dedim zorlukla. Yine çırpındım. "En kolay yaptığın şey zaten."

"Öyle söylemek istemedim, özür dilerim." dedi hızlıca. "Seni öptüğünü görünce olduğu yeri mahvetmek istedim önce. Sana ne kadar yakın olduğu her an.. Ben senin için imkansızım ama o değil.. Yaman.. Hepsini düşününce ben.."

"Benden vazgeçtin." desim anlamsız kelimelerini nasıl anladığımı gösterir gibi. "Hep öyle yapıyorsun."

"Yapsam böyle mi olur?" dedi. Beni kolları arasında kendine çevip ağlamadığım halde ıslanmış yanaklarıma şefkatle bakarak kuruladım onları ilk iş. Gözyaşlarımın izinsiz aktığını unutmuştum ne yazık ki.

"Kendimi vurmak isyorum kalbini kırdığım her kelime için. Biraz daha tokatlamak ister misin beni?" diye sordu aşırı ciddi bir tavırla. Dudaklarımı birbirine bastırıp susmak için direndim.

"N'olursun ağlama." dedi gözlerimin altına baş parmaklarıyla nazikçe dokunarak. "Beni öldür istersen ama benim yüzümden ağlama."

"Ağlatma o zaman." dedim en sonunda hıçkırarak. Kendimle mücadelem buraya kadardı. Sesli bir şekilde ağalamaya başlamıştım tamamen. Kollarımı uzatıp beni bu hale getiren adama sarıldım sıkıca.

Zaten sadece sarılmak istemiştim.

KORUMA bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin