27.Bölüm

1.8K 126 8
                                    

Verandada oturmuş yıldızları izliyordum. Hava biraz serindi. Etraftaki çam ağaçlarının ferah kokusunu hafif bir gece meltemi burnuma taşıyordu. Elimdeki kahvenin tüten dumanı da birleşince ciğerlerime bayram ettiren muazzam bir bileşkeydi.

Dalgındım. Ve bilmiyorum, daha önce hiç böyle hissetmemiştim ama yorgun hissediyordum sanki. Kalp kırıklığıyla baş etmeye çalışırken edindiğim bir yorgunluk gibiydi bu.

Ares benim hemen yanımda arka ayakları üzerine oturmuş gecenin karanlığında bir şeylere bakıyordu benim gibi. Arada bir öten baykuşlara havlıyor daha sonra gözlerinin altından bana bakıyordu tepkimi ölçmek ister gibi.

Kahveden bir yudum alıp yanımdaki köpeğe çevirdim bakışlarımı. Başımı omzuma yaslayarak elimi başına koydum. İlgi bağımlısı olduğu için anında dilini dışarı uzatıp sevimlilik yapmaya çalışmıştı ama iki metre dişi olan bir köpek ancak ne kadar sevimli olabilirse öyle görünüyordu.

Tüylerini parmaklarım arasında dağıtıp kaşıdım tırnaklarımı batırmadan. "Hala çirkinsin." dedim.

Karşılık veircesine bir kez havladı. Kıkırdadım. Şu bitik halimde kafamı dağıtmama yardım ediyordu. Aslında eve gitmek istiyordum. Ama şimdi gidersem Sedat konuşmasını duyduğuma emin olacaktı, henüz bir yüzleşme istemediğim için böylesi daha iyiydi. En azından sadece şüpheleniyordu.

Gözlerimi devirip soğumakta olan kahvemi tamamen bitirip boş bardağı bıraktım ahşap parkeye. Az önce yanıma aldığım pikeyi omuzlarıma almadan önce hafif Arese yaklaşıp ona da pikenin diğer ucunu sararak ikimizi de soğuktan korudum. Ares başını dizime koydu.

"Hayır, yüzümü yemeye çalıştığın için seni affetmedim Ares." dedim ona yan gözle bakıp. "Neden yanıma geldin ki zaten. Beni sevmiyorsun bile."

Kendimi yalnız hissediyordum aslında. Ares gelip yanıma oturduktan hemen sonra daha az yalnız hissettiğim de doğruydu ama sanırım kendimi buna layık görmüyordum. Şuan bir değersizlik çukuruna düşmüş gibiydim.

"Ne yapmalıyım sence?" dedim dudaklarımı büzerek. Elimi yeniden başına koyup kulağının arkasını kaşıdım. "Benden etkilendiğini görebiliyorum ama neden inkar ediyor ki?"

"Hem öyle olsa peşimden gelmezdi. Ona gitme şansını vermiştim."

Aresle bir müddet daha hiçbir şey yapmadan oturup geceyi izledik. Artık göz kapaklarım ağırlaşıyordu yavaştan ama odaya gidip tek başıma uyuyamayacağımı biliyordum. Bir an önce bırakmam gereken bu saçma alışkanlık ilk defa Sedat'ın evinde beni rahatsız hissettiriyordu. Ona gidip uyuyana kadar benimle kalmasını istemek zor geliyordu şuan.

"Seninle mi uyusam acaba?" dedim Ares'e. Fakat o çoktan dizimde uyuyakalmıştı bile. Uyurken en azından daha az korkutucu duruyordu. Şapşal köpek.

Hemen arkamdan duyduğum kapı sesiyle birlikte "Hava soğumuş, ne yapıyorsun burda?" Diyen Sedat'ın sesi ulaşmıştı kulaklarıma.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Gözlerimi geri açtığımda yanımızda durmuş Ares ve benim pikenin altındaki mayışık bedenlerimize bakıyordu.

"Artık iyi anlaşıyorsunuz sanırım?" diye sordu gülümseyerek.

Öylece yüzüne baktım. İçimden onunla konuşmak gelmiyordu. Bana iyi davranıp arkamdan şımarık olduğumu söyleyen biriydi sonuçta. Aslında Şımarık bir hakaret sözcüğü bile sayılmazdı belki. Ve ne bileyim, sanırım güvensiz hissediyordum.

Başımı eğip "Seni ilgilendirmiyor." dedim. Anında söylediğime pişman olarak dilimi ısırsam da afallamasını fırsat bilerek Aresin başını dizimden kaldırıp ayağa kalktım. İçeri doğru yürürken "İyi geceler, yatıyorum ben." dedim.

Daha bir adım atmıştım ki kolumu tutarak beni durdurdu. Yüzümdeki soğuk ifadeyi görmesin diye ona bakmak istemiyordum ama beni zorla kendine çevirip dikkatle baktığında her şeyi görmüştü. Ama anladı mı bilmiyorum.

"Geldiğinden beri garip davranıyorsun." dedi. Içimden bu konuyu açıp bana fırsat vermemesini dilesem de ne yazık ki, ısrar edecek gibi duruyordu. Ve hala kolumu sıkıca tutuyordu.

"Hayır, yoruldum bugün. Keşke eve gitseydim." dedim. "Burası uzak ya."

"Söylediklerimi duydun değil mi?Telefonda?"

Bakışlarımı gözlerine çevirdim. Anlamıştı, sonunda. Ondan gizlemeye çalışırken aslında gizlemek istemediğimi o an anladım saçma bir şekilde. Hafif endişe ve pişmanlıkla gözlerimin içine af diler gibi bakmasını istiyormuşum oysaki. Telafi etmesini ve kalbimi paramparça etse de bir şekilde iyileştirmesini..

Hafiflemiş hissettim. Omuzlarımdan büyük bir yük kalkmış gibi hafiflemiş hissettim.

"Umut bak," dedi ciddi bir şekilde kolumdan kaydırdığı elini parmaklarıma sararak. Tuttuğu elime bakıp gözlerimi yeniden ona çevirdim. Bir şey söylemiyordum. Sadece onu dinliyordum.

"Beni gördüğün andan beri öylesine bir isteğin peşimden koştuğunu biliyorum. Ama henüz hiçbir şey bilmiyorsun. İleriyi düşünmüyorsun."

"Sadece bir şeyi istiyorsun ve hemen olacak sanıyorsun. Ama sonra?" dedi kaşlarını kaldırarak. "Sonra ne olacak biliyor musun ki?"

"Seni sevdiğime gerçekten inanmamışsın bile." dedim dudaklarımı kıpırdatarak. Yüzüm buruştu ekşi bir şey yemişim gibi.

"Diyelim ki öyle.."

"Öyle zaten!" dedim sesimi yükselterek.

"Peki öyleyse, bunu Yaman'a nasıl açıklayacağını da düşündün mü? Ya Yiğit.." devam edemedi. Sanki bir şeylerden utanç duyuyormuş gibiydi hali.

Yutkundum. Çünkü en karmaşık kısmı maalesef ki buydu. Belki de tek haklı olduğu nokta. Babamların bunu kabul etmeyeceğini biliyordum. Fakat Yaman babam bana kıyamazdı ki, beni her zaman anlardı. Onu gerçekten sevdiğime inandırsam, beni üzecek hiçbir şey yapmazdı. Belki Yiğit babam hayalkırıklığı yaşayabilirdi ama onun da beni üzeceğini sanmıyordum.

"Beni düşündün mü?" dedi yorgunca nefes vererek. Baş parmağı, tuttuğu elimin üzerini okşuyordu tüy gibi. "Onların gözünde nasıl biri olacağımı. Onları da kaybetmek istemediğimi.."

"Sedat," dedim sesim titreyerek. Düşünmemiştim belli ki, bu kadar ilerisini. Onu sürüklediğim karmaşadan bi haberdim.

"Seni kaybetmek istemiyorum. Bazı şeyleri doğru yorumluyorsun belki ama şu haliyle öyle imkansız ki, sana bakarken bile utanıyorum düşüncelerimden. Seni üzmeye dayanamıyorum, senden daha fazla üzülüyorum belki ama en doğrusu bu olmaz mıydı?"

"Ama seni seviyorum." dedim titrek sesim ve dolu gözlerimle. Üzgün gözlerle bana bakmasına dayanamıyordum. Haklı olmasından nefret etmiştim.

Onu üzmek istemiyordum.

"Biliyorum güzelim benim. Mavişim." dedi. Başımı eğip göğüs kafesine diktiğimde gözlerimi birazcık yaklaşıp saçlarımın üzerine boştaki elini koydu.

"Ama dedin ki, bir erkekle olamazmışsın."

İç çekip "Daha önce düşündüğüm bir mesele değildi." dedi. Hafifçe güldü. "Aklımı karıştırıyorsun."

Başımı kaldırıp gözlerine baktım yeniden. Belki de biraz daha kafasını karıştırmam gerek diye düşündüm. Çünkü ailem ve benim aramda bir tercih yapmak üzereydi. Bencilce bir karar vermem gerekirse onun için bir köprü olmayı seçip beni tercih etmesini sağlamalıydım.

Boştaki elimi boynuna dolayıp başını hafifçe kendime çekerek parmak uçlarımda yükseldikten hemen sonra  kavuşturdum dudaklarımı onun dudaklarıyla.

KORUMA bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin