6

91 9 23
                                    

Merhabalar, iyi okumalar~

***

Gözlerini araladı Sıla, hafif bir gerinme hareketiyle arkasını döndü ve yatakta yalnız olduğunu fark etti. Eğer rüya ya da halüsinasyon görmemişse Arık ile beraber uyuduğundan emindi.

Komodinin üzerinde duran telefonuna uzanıp saate baktı, 12:39.

"Ufff, keşke biraz daha uyusaydım ya." diye söylendi kendi kendine. Uykusundan yeni uyanmış olduğundan sesi her zamanki tınısında değildi.

Gözlerini ovuşturarak yatakta doğruldu derin bir nefes çekerken ciğerlerine, karıncalanan gözleri odağını kazandığında aralık perdeden görünen sokağı izledi.

İnsanlar telaş halinde bir yerlere koşuşturuyordu, her biri özenle seçtiği kıyafetleriyle kendilerini güzel göstermeye çalışmışlardı. Biri makyajı abartmış, biri doğal güzelliğini gözler önüne sermiş, biri giydiği oversize bir ceketle kendini gizlemiş, biri... Sıla'nın gözleri sokaktaki küçük çocuğa kilitlendi. Parlak pembe montuyla, seke seke yürüyordu sokakta. Elleri sırtındaki çantanın kollarına sıkıca tutunmuştu, sanki bıraksa uçurumdan düşecek gibi bir edayla.

Gülümsedi, bu küçük kız onu nedense inanılmaz mutlu hissettirmişti. İki yandan örülen saçları "Ben çok tatlı bir kızım! Saçlarıma bakın. Hadiiii, saçlarıma bakıııın!" diye çığlık çığlığa sesini duyurmaya çalışır gibiydi sokaktaki diğer insanlara.

Çocuk, görüş açısından çıktığında kendine geldi, aheste hareketlerle yataktan kalkıp banyoya girdi. Aynadaki aksiyle göz göze gelmekten kaçınıp yüzünü yıkadı hızlıca, yavaşça yüzünü kurularken aynaya kısa bir bakış attı.

Bir yanı sokaktaki o pembe montlu küçük kız çocuğunu görürken diğer yanı yıkık dökük bir harabeden başka şey görmüyordu. Pek de umrunda değildi iki yanı da açıkçası, uzun süredir kendiyle iletişim kurmamıştı ve kurmak da ister gibi bir halde değildi.

Banyodaki işlerini hallettikten sonra evde yalnız olduğunu düşünerek mutfağına adımladı, kendisine acilen kahve yapması gerekiyordu çünkü hava o kadar güzeldi ki... Terasında, kahvaltı yapmadan önce, kahve ve sigara keyfi yapmak istiyordu.

Mutfağın kapısını açmasıyla yüzüne çarpan yemek kokusu burnundan ruhuna doğru süzüldü, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Gözleri; tekrar görüş kazanırken tezgahın önünde dikilmiş, bakışlarını omzu ardından ona çeviren adamla buluştu.

"Günaydın bebeğim," dedi kocaman bir gülümsemeyle, "Bize kahvaltı hazırlıyordum, otursana." Elindeki domatese bulanmış bıçakla üzerini kahvaltılıklarla donattığı yemek masasını işaret etti.

Sıla, şaşkın bakışlarla bir ona bir de masaya bakıyordu. Elini ağzına kapatıp gülmeye başladı. "Arık, naptın sen?" Duraksadı, eli yavaşça yana düşerken ona doğru adımladı, "Yani... Günaydın, günaydın da... Bu kadar şeyi kendin mi yaptın gerçekten?"

"Evde bizden başkası olmadığına göre... Benim hamaratlığım olsa gerek." dedi yarım, bilmişlik kokan bir sırıtışla Sıla'ya bakarken.

Elini Arık'ın omzuna koyup ona yaslandı, ince ince dilimlenmiş domateslere baktı. "Vay canına, beni gerçekten şaşırttın. Keşke beni de kaldırsaydın, beraber yapardık."

"Her şeye yardım etmek zorunda değilsin balık, senin de dinlenmeye hakkın var. Bu güzel kahvaltıyı hak ediyordun- Hatta! Bu kahvaltıyı asıl güzel kılacak olan şey senin de masada olman olacak."

"Yaaa, ne diyorsun sen?" Yüzüne yerleşen kocaman gülümsemeyi gizlemek için bakışlarını başka yöne çevirdi. Bu çocuğun ona verdiği mutluluk da acı da eşsizdi.

KUYTU (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin