7

69 8 10
                                    

Hoş geldin, uzun bir araydı. Öyle olması gerekti diyelim. Tekrardan iyi okumalar dilerim~

***

Arık, elindeki boş su şişesinin kulpu ile oynarken; Sıla mezarın diğer tarafına oturmuş, ne diyeceğini bilemez bir şekilde, öylece mezar taşına bakıyordu. Uzun bir süre öylece oturdular. Etrafı kasıp kavuran sessizlik, Arık'ın konuşmaya başlamasıyla son buldu.

"Aslında bugün yanına yalnız gelecektim anne, sana anlatmak istediğim şeyler vardı. Ancak bu bücür hanımın da gelmeyi istemesi planlarda değişiklik olmasını sağladı. Evet, sebep falan olmuş değil çünkü o kötü bir şey yapmadı; bunu iyi şekilde sağladı o."

Sıla, sessiz bir şekilde Arık'ın hareket halindeki dudaklarını izleyerek onu dinliyordu. Kendisine yönelen bakışlarla birlikte o da gözlerini Arık'ın gözlerine çevirdi. Gülümseyerek bakıyordu, onu yiyip bitiren o tarifsiz acıya rağmen huzurlu bir gülümsemeyle bakıyordu Arık.

Gülümsedi Sıla, yüzüne düşen saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırıp derin bir nefes aldı.

"Eğer istersen sizi yalnız bırakabilirim."

"Hayır, hayır istediğim şey bu değil." dedi elini Sıla'nın bacağına koyup. "Seninleyken yalnız kalmayı tercih ederim. Hem annem de seni özlemiştir, değil mi Leyla Hanım?" Bakışlarını parlayan mezar taşına çevirdi.

Annesinin ölümünden beri, sık sık ziyarete gelip mezarını temiz tutuyordu Arık. Sıla, ne zaman gelirse gelsin, burayı her zaman harika bir düzen içinde bulurdu. Arık'ın, konu kendisi olunca dağınıklaşan biri olmasına rağmen annesi için bu kadar özen göstermesine çok içten bir mutlulukla seviniyordu.

"Aslına bakarsan," Sıla'nın bacağındaki elini alıp konuşmaya devam etti. "Senin de burada, yanımızda olman çok güzel Sıla. Teşekkür ederim. Annemi keşke tanımak için daha çok zamanın olsaydı, eminim ki çok iyi anlaşırdınız."

"Tanıdığım kadarıyla rahatlıkla söyleyebilirim ki bundan ben de çok eminim."

"Çok zoruma gidiyor, biliyor musun?" Sesi titremişti Arık'ın, annesini öylece yerin altında yapayalnız yatarken düşünmek ona berbat hissettiriyordu. "Annem... Onda kansızlık vardı ve..." Boğazını temizledi, elindeki su şişesinin verdiği manevi ağırlığı kaldıramayarak yere bıraktı.

Sıla, onun ağlamak üzere olduğunu fark ettiği için kalkıp mezarın ayak ucundan dolaşarak Arık'ın önündeki boş kalan kısma oturdu.

Arık, bunun bir onay olduğunu bildiği için hiçbir şey demeden başını Sıla'nın omzuna yasladı ve ellerini onun kucağına bıraktı. "Annem üşür orada, Sıla. Ben... Ben gerçekten-"

Sözlerini gözlerinden akan duyguları böldü, ne hissedeceğini şaşırmış bir şekilde öylece onların akmaya devam etmesine izin verdi.

Şimdiye kadar kimsenin yanında ağlamamıştı bu genç adam, Sıla'da farklı olan bir şeyler vardı. O, annesi gibi hissettiriyordu. Huzur veriyordu, yanında içindeki çocuğun kendisini göstermesine izin veriyor ve duygularını tamamen dışarı vurabiliyordu.

Onu sarmalayan kolu hissettiği an derin bir nefes almayı hatırladı, gereğinden fazla uzamış sakallarında gezinen parmaklar sayesinde de yavaşça geri bıraktı ciğerlerinin dibine kadar çektiği havayı.

Sıla, sakinleşmesi için yavaşça yüzünü okşamaya devam etti Arık'ın. Konuşmaya başlamadan önce onun içini tamamen dökmesini bekliyordu.

"Ben gerçekten anlamıyorum, neden beni bırakıp gitti anlamıyorum." Burnunu çekti. "Tamam, belki bazen sorunlar yaşıyor olabilirdik ama... Bu bırakması için bir sebep miydi Sıla? Ben onun kılına zarar gelmesin diye onu evde hiç çalıştırmazken o-" Sustu, susmaktan başka çaresi yoktu. Annesini suçlayamazdı, bunu biliyordu ve yuttu kelimelerini sakince.

KUYTU (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin