23

45 2 2
                                    

Sıla, gözlerini zar zor araladı. Bakışları odağını bulamamışken alarmın acı çığlıklarının kulaklarına doluşuna sinir olup elini telefona atıp alarmı erteledi.

Derin bir nefes alıp yatakta döndü ve gerindi bir süre. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Biraz daha uyusaydı... Sadece beş dakika daha? Alarm tekrar çalana kadar...

Derken, alarmın sesi tekrar kulaklarına doldu. "Offff!" diye söylenirken onun alarm değil de zil sesi olduğunu fark etti.

"Lan!" diye yatakta dirseği üzerinde doğrulup telefona uzandı ve kimin aradığını görmesiyle vücudu taş kesildi. Arık arıyordu.

Açmalı mıydı? Açsa ne diyecekti ki? Uyuyor gibi davransaydı belki aramazdı tekrar. Duymamış gibi yapıp geri uyusaydı mesela? Ne saçmalıyordu yahu?! Çocukla minimum 1.5 saat sonra bir arada olacaktı zaten!

Boğazını temizledi ve oturma pozisyonuna geçti. Tekrar boğazını temizleyip derin bir nefes aldı ve aramayı kabul edip telefonu kulağına yapıştırdı hızlıca.

"Alo?"

Arık'ın cevabından önce derin bir nefes alıp seslice verişini dinledi Sıla. O an içinin yandığını hissetti. Bunu duymayı bile ne kadar özlemişti meğer. Oysa bu süreçte Arık'ın attığı ses kayıtları da vardı ancak... Canlı canlı duymak farklı hissettirmişti sanırsa, telefondan bile olsa.

"Günaydın." dedi Arık bir süre sonra kısaca, sesi mesafeliydi. Sanki... Nasıl davranması gerektiğinden emin olamamış gibi bir mesafe.

"Günaydın." diye cevapladı kısaca Sıla. Ne diyeceğini bilememişti. Ne kadar özlemiş de olsa Arık'ı, onunla son yaşadıkları kavga daha ağır basıyordu.

"Babam, Şafak abiyi göndereceğini söyledi seni almak için ama ben almak istediğimi söyledim. Babam da onay verdi- Yani... Sen de istersen tabii."

"Motosiklete binemem, küçük de olsa valizim var."

"Arabamla gelirim."

Sıla kısa bir nefes aldı, belliydi ki Arık onu almak için gerçekten hevesliydi. Bir yanı reddetmek istese de diğer yanı kabul etmekten yanaydı.

"Olur." dedi kısaca ve şöyle ekledi peşinden fazla soğuk durmamak için:

"Direkt dağ evine mi geçeceğiz?"

"Ben seni alacaksam eğer evet, öyle yaparız; ama dersin ki 'Şafak abi alsın.', o zaman önce bizim eve geleceksindir büyük ihtimalle. Bilemiyorum, belki babam da arabada olur. Öyle olursa da yine direkt dağ evine gidilir, evet. Babama sormadım bunu."

"Anladım... Tamam, neyse. Karışmasın ortalık madem, sen beni almaya gelebilirsen çok daha iyi olur gibi."

"Tamam." dedi Arık, sesindeki bastırmaya mutluluk bariz ortadaydı. Sıla, neden bilmiyordu ama bu mutluluğa çekildiği kadar bir şey hissedemiyordu da aynı zamanda.

Arık, onu hiçbir şekilde beklemediği bir yerden vurmuştu çünkü. "Giderdik, alırdın siktiğimin ilaçlarını!"... Bunu söylerken takındığı tavır ve sesindeki o nefretle dolu tını... Unutması imkânsızdı. Unutamazdı. Ona en iyi gelenden onu en kötü yapan bir sözü kaldıramazdı. Yüzü düşmüş, öylece mat bordo valiziyle bakışıyordu. Boğuktan gelen derin sesle kendine geldi, doğruldu.

"Sıla?"

"Dalmışım, pardon. Ne demiştin?"

Arık'ın sessiz gülüşü doldu kulaklarına, bir kez daha içinin cız edişi de beraberinde geldi.

"Hazırlanman zaman alacaksa sana göre ayarlayabilirim gelişimi. Onlar önden gitse bir şey olmaz. Metehan Bey eğlendirir babacığını." dedi imalı bir şekilde.

KUYTU (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin