Merhaba; bu bölümde Arık olarak bir önceki bölümle aynı zaman dilimini yaşayacağız. Sonraki bölümdeyse hikaye kaldığı yerden devam edecek, aynı günün sonraki saatleri yani,,
Ve bu bölümden sonra her zaman yazdığım şekilde yazmaya devam edeceğim. Gerekirse yine böyle yaptığımız zamanlar da olabilir.
Ayrıca, bundan sonra bölüm başı ve sonu notu eklememeye karar verdim,,
Neyse, ben susayım ki Arık konuşsun. İyi okumalar~
***
Melih'in yaşadığı apartmanın önüne geldiğimde park edebileceğim bir yer görünce cidden sevindim, işlek bir cadde olduğu için buraya geldiğim zamanlarda genelde park yeri bulmakta zorlanıyordum çünkü.
Geldiğimin haberini vermek adına kontağı kapatmadan önce küçük bir ara gaz verdim motora. Yüzümdeki sırıtışla motordan inerken alışkanlık olarak yaptığım bu davranışa güldüm içten içe.
Kaskı çıkarmamıştım; başımı yukarı kaldırıp bakınca Melih'in odasının camından kafasını dışarı uzatmış, beni izlemekte olan Beril'i fark ettim.
Güneşin altında iyice parlayan platin sarısı saçları, eğilmiş olduğundan, aşağı sarkarken bir eliyle pencereye tutunup diğerini havaya kaldırdı ve bana el salladı.
Yüzündeki gülümseme aniden şaşkın bir ifadeye dönüştü ve bakışlarını yanına çevirdi, hemen ardından arkasından dışarı sarkan Melih'i görmemle o şaşkın ifadenin sebebini az çok tahmin edebilmiştim.
"Aptallar." diye mırıldandım kendi kendime gülerek.
Kaskımı çıkarıp elime aldım, her ihtimale karşı Sıla'nın kaskını da yanımda götürmeye karar verdim. Onu saran fileyi çıkarıp depo çantasına geri koyduktan sonra iki kaskla beraber, yolun serbest olduğundan emin olup karşıya geçtim.
Ben karşıya geçerken kapıdan gelen otomatik cızırtı ile derin bir nefes aldım. Her ne olursa olsun, aptalca bir şey yapmamaya dair kendime tekrar söz verdim o an. Bu ellinci falan olmuştu sanırım.
Minik balığımı üzecek bir şey yaparsam bu sefer ben de kendimi affetmezdim, özellikle ona bu kadar yakınlaşabilmişken...
Demir kapıyı koluma iterek araladım ve kendimi soğuk apartman girişine attım.
Yüzüme çarpan serinlik içimi ferahlatmaya yetmese de umursamadım pek, zaten bunu yapabilecek tek kişi yanımda değildi şu anda.
Asansöre binip 4'e bastım ve katlar arasında yavaşça yükselirken saçlarımı saran bandanayı boynuma indirdim. Saçlarım dağılmıştı haliyle, iki kaskı da bir elimde tutarak aynada saçlarımı düzeltiyor olduğum sırada 4. kata gelmiştim bile.
Asansörden dışarı adımımı attığım ve Melih'in evinin giriş kapısına döndüğüm anda beni merakla bekleyen iki çift gözle karşılaştım.
"Beni kapıda bekleyecek kadar sevdiğinizi bilmiyordum." dedim histerik bir gülücükle.
Beril, saçlarını geriye doğru savurarak gözlerindeki o imalı bakışı aynı hisleri barındıran gülümsemeyle tamamladı ve:
"Sorma sorma, Melih benden de istekliydi seni beklemeye karşı."
Onu duymazdan gelip Melih'in bana uzattığı elini yakaladım ve kendi aramızdaki saçma sapan tokalaşmayı yaptık. İçeri girdiğimde Beril, sarılmak ister gibi bir tavırla bana yaklaştığında bir adım geri atıp bakışlarımı Melih'e çevirdim onu görmemiş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYTU (+18)
Teen FictionBu hikaye, bir şizofrenin bir sanrıyla yaşadığı bir aşk hikayesine benzer; gerçektir her şey onun için ama yalandan ibarettir bir o kadar da. Bir şeyin doğruluğundan da yanlışlığından da eminsindir ama yine de sorgularsın ya bazen hani... Böyle bir...