Sıla, oturduğu koltuktan dengesini kaybetmemeye çalışarak kalktığı sırada Nalan soran gözlerle ona bakıyordu.
"Lavaboya gitmem gerekiyor." dedi, içtiği 2 şişe bira ve attığı birkaç shot tekila sonrasında yaşıyor olduğu sarhoşluk yüzünden konuşmakta zorluk çekmişti.
Nalan, belli belirsiz bir mırıldanmayla onu onayladı. "Ben de geleyim, sonra çıkalım."
"Ha... Bir şey diyeceğim o zaman." dedi kendini aniden tekrar koltuğa bırakırken.
Çok hızlı oturduğu için başı dönmüş, midesi bulanmıştı. Yüz ifadesinin ekşimesi, içinde bulunduğu durumu Nalan'a da bildirmiş oldu.
"Söyle söyle de, iyi misin sen? Uçtun gittin hemen." dedi gülerek.
Nalan, Sıla'ya göre çok daha iyi durumdaydı. Her içtikleri seferde böyle olurdu zaten; Nalan biraz çakır keyif olurken, Sıla başını bir yere yaslasa sızıp kalacak kadar sarhoş olurdu.
"İyiyim, iyiyim... Şey diyecektim." Duraksayıp boğazını temizledi ve devam etti, "Arık arkadaşlarıylaymış, bizi de çağırmıştı. Gidelim mi?"
Nalan gözlerini devirip olumsuz bakışlar atarken konuşmak için ağzını açtığı sırada Sıla hemen onun daha başlayamayan sözünü kesip:
"Bak, eğlenceye devam ederiz kaldığımız yerden orada! Hem... Hem güzel olur." dedi.
"Hadi be oradan, Arık'ı özlemekten canım çıktı demiyor da... O kadar sıkıcı mıyım ulan ben?" diyerek sitem etti Nalan. Yüzündeki cilveli ifadeden bunu kızgın şekilde söylemediğini anlamak kolaydı. Gülüştüler.
"Belki, biraz?"
"Peki peki, gideriz artık napalım. Hiç de sevmiyorum onların ortamını ama neyse..."
Sıla güldü, çantasını koluna takıp dikkatle ayağa kalktı ve Nalan'ın koltuğuna ilerleyip yanağına sulu bir öpücük bıraktı. "Seni yerim kızım!" dedi gülerek öpücüğün peşinden.
"Iyyy, üf! Yalap şalap öpme diye kaç defa diyeceğim sana be?" dedi yanağını silerek. O da çantasını alıp kalkınca beraber lavaboların olduğu kısıma ilerlediler.
İçinde oldukları bar, gerçekten de kalabalıktı saatin o kadar da geç olmamasına rağmen. O sırada saate bakmak aklına geldi Sıla'nın. 10'a geliyordu.
"Aaa, saat de geç olmuş." dedi saatten bakışlarını direkt olarak Nalan'a çevirirken.
Önüne bakmamak gibi bir hata yapmasıyla sert bir bedene toslaması bir olmuştu. Afallamış bir şekilde yüzüne dökülen saçlarını düzeltirken önüne döndü, görebildiği tek şey birinin gövdesi olunca kafasını yukarı kaldırdı. Loş ışığa rağmen resmen ışıl ışıl parlayan bir çift mavi gözle karşılaştı.
"Ç-çok özür dilerim. Sizi fark edemedim." dedi dudakları arasından gergin bir gülüş kendini dışarı atarken. "Nasıl fark edemedim ben de bilmiyorum." diye ekledi hızlıca.
Nalan, sessiz bir şekilde adamı süzerken Sıla bir adım geri çekilmişti fazla yakın durduklarını fark edince.
"Önemli değil güzelim, beni nasıl fark edemedin ben de bilmiyorum ama iyi de oldu. Ben Mete." dedi ve elini uzattı.
Sıla gülümsedi ve kibarca başını sallayıp omzundaki çantayı düzeltti. "İyi eğlenceler Mete Bey." dedi, Nalan'a dönüp başını "Hadi." der gibi salladı ve adamın yanından geçip lavaboya doğru ilerlemeye devam ettiler.
"Siz de katılsanıza bize!" diye seslendi arkalarından Mete. "Locadayız, eğleniriz."
Nalan da Sıla da onu duymamış gibi yaptı ve adımlarını hızlandırdılar. Kadınlar tuvaletine girer girmez birbirlerine bakakaldılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYTU (+18)
Ficção AdolescenteBu hikaye, bir şizofrenin bir sanrıyla yaşadığı bir aşk hikayesine benzer; gerçektir her şey onun için ama yalandan ibarettir bir o kadar da. Bir şeyin doğruluğundan da yanlışlığından da eminsindir ama yine de sorgularsın ya bazen hani... Böyle bir...