Merhabalar efenim, tekrar biz buradayız,,
40. bölümü final bölümü yapmak gibi bir düşüncem var. Yani, aslında sona yaklaşıyoruz ve ben kendimin buna ne kadar hazır olduğundan emin değilim... Yine de artık bu hikayedeki herkesi serbest bırakmalı ve herkesin farklı bir evrende istediği hayatları yaşamasına izin vermeliyim diye düşünüyorum...
Çok daha fazla uzatmak istemiyorum, iyi okumalar diliyorum. Herhangi bir anlam, yazım veya mantık hatam varsa affola,,
**
Mete, tüm yetilerini kaybetmişçesine öylece dikiliyordu bir süredir Arık'ın karşısında. Sinirli bakışlarının ardından tükürler savurarak bir şeyler demeye devam eden, yıllardır onun tarafından kabul görmemesine rağmen elinden geldiğince ona abilik yaptığı çocuğun ona nefretini kusmasını sağır bi halde dinliyordu.
"Asıl ailenin seni geride bırakıp terk ederken yolda köpek gibi öldürülmelerinden bahsediyorum."
Arık'ın ağzından çıkan ve son duyabildiği cümle tekrarlanıyordu zihninde o sırada, Mete'nin tepkisizliği ise Arık'ı daha da sinirlendirmiş olacaktı ki ellerini adamın göğsüne atıp koca gövdesini sarsarak ittirdi.
"Yediğin kaba tükürüyorsun. Hainden başka bir bok değilsin sen."
Canını yakan cümleler, ciğerine saplanırcasına zihninin duvarlarını inletirken gözlerinin dolmasına hakim olamadı. Hakkında gerçekten böyle mi düşünüyordu Arık? Bu kadar şerefsiz biri gibi mi görünüyordu onun gözlerinden bakınca? Aslında böyle olmaması gerekiyordu Mete'ye göre, hiçbir şekilde anlam veya mantık bulamamıştı Arık'ın dediklerinde ancak bu yine de ciddi anlamda hasar bırakmalarına da engel olamamıştı kendisinde aynı zamanda.
"Hak etmişsin aslında ve onlar da öyle."
Sıra bu cümleye geldiğinde gözlerindeki yaşların sinirle dolduğunu hissetti bu sefer. Diyelim ki kendisi gerçekten öyleydi, nasıl kaybettiği ailesi hakkında böyle konuşabilirdi ki Arık? Kendisi bunları duymayı hak etmiş olsaydı bile, yüzlerini veya seslerini bile hatırlayamadığı ailesi hakkında bunları duymasına gerek var mıydı? Kendisi şerefsiz ise eğer, bu dedikleri Arık'ı ne yapıyordu?
İlk önce duyma yetisini kazanabilmişti tekrar Mete; önce buğulu geliyordu kelimeler kulağına, çok geçmeden netleşmiş ve seçilebilir hale gelmeye başladılar. Daha sonra gözyaşları ve duygu karmaşasıyla yaşadığı kararmayla kapanan gözleri netlik kazandı, ellerini yumruk yapmış ve kendine hakim olmaya çalışıyor gibi duran Arık'ı fark etti.
Derin bir nefes doldurdu ciğerlerine, sinirle yanlış bir hareket yapmaktan çekinmesindendi bu ancak Arık bunu da yanlış anlamış olacaktı ki şöyle dedi:
"Ne o? Tatlı canınızı mı sıktık şimdi de konuşarak Mete Bey? Kusura bakmayın ya! Sizin gibi bulduğumuz her kıza psikologluk taslayacak kadar dallamamtrak bi sakinliğimiz yok bizim!"
Arık'ın söyledikleri ve git gide kabalaşarak yükselen ses tonu artık tak ettirmişti canına Mete'nin. Özellikle de kendisine dair hiçbir şey bilmemesinin yanı sıra, Sıla'ya karşı olan zaafını kullanarak damarına basmasıyla Arık cümlesini bitirir bitmez nokta olarak Mete'nin sert yumruğu buluştu dudaklarıyla.
Yumruğun etkisiyle geriye doğru sarsılmıştı Arık, kalbi sanki dudağının kenarında atıyordu o an. Düşecek gibi olduktan sonra dengesini sağlayıp elini dudağına attı kontrol etmek için, parmaklarına bulaşan kırmızı sıvı onu iyice çileden çıkartmış ve karşılık olarak o da Mete'ye geçirmişti yumruğunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYTU (+18)
Novela JuvenilBu hikaye, bir şizofrenin bir sanrıyla yaşadığı bir aşk hikayesine benzer; gerçektir her şey onun için ama yalandan ibarettir bir o kadar da. Bir şeyin doğruluğundan da yanlışlığından da eminsindir ama yine de sorgularsın ya bazen hani... Böyle bir...