Merhabalarrrrr efenim, hikaye iyice şekilleniyor ve olması gereken yere geliyor gibi hissediyorum hatları daha da belirginleştikçe. Birkaç bölüm sürdü aklımdaki yere ulaşmak için kurduğum o hayali köprü ve bundan sonra neler olacak bilmiyorum ancak finale bir tık yaklaştığımızın haberini veriyorum üzülerek sizlere...
Ve bu bölümü de tam olarak kontrol edebildim sayılmaz baştan sona, bir yerden sonra yazmaya dalıyorum ve durmam gerektiğini düşündüğüm yerde duruyorum çünkü. O heyecanla da yayınlıyorum bazen kontrol etmeden, bu yüzden yazım veya mantık hatası varsa affola artık...
Neyse tutmayayım daha fazla, iyi okumalar dilerim,,
***
Mete, yükselen seslerin inlettiği salona doğru ilerlerken orada ne döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Babalarının, Arık'a tam adıyla hitap etmesiyle kaşları havalanmıştı. Ciddi bir şey oluyor gibiydi. Salona geldiğinde herkesin ayakta olduğunu görmesiyle havalanan kaşları çatılmıştı bu sefer, gözleri kısaca hepsinin üzerinde gezinip Sıla'ya vardığında korkuyla çarpmaya başlamıştı kalbi.
Dün gece ışıklar saçan kızın nasıl da karanlığa kapıldığını görmüştü o endişeli ve yere sabitlenmiş gözlerinde. Benzi solmuş ve o sanki dün gece onlarla buluşmamışçasına hasret kaldığı öpülesi dudaklarında canlılıktan eser kalmamıştı. Sürmüş olduğu, tahminine göre, renk veren nemlendiricisi bile bunu gizleyememişti Mete'nin gözlerinden.
Sıla'nın yorgun gözleri kendisine döndüğünde bir anlığına daha rahatlamış görünmüştü kız, ta ki dengesini kaybedene kadar. Mete, bir anlığına gözlerinin karardığını hissetti onunla beraber. Sıla'nıın bayılmak üzere olduğunu anladığı için, içinde doğan ani korkuyla olmuştu kendisine bu.
"Sıla!" diye haykırdı kızın ismini ona doğru hızla ilerlerken, diğerlerinin de ilgisini çekmeyi başarmıştı sesi duvarlarda yankılandığında.
Sıla, bilincini kaybedip yere yığılırken herkesin endişeli bakışları ona dönmüştü. Mete, diğerleri olayı idrak etmeye çalışıyorken çoktan kızın yanına varmıştı bile. Hızlıca kızı sırt üstü yatırıp nabzını kontrol etti korkarak, olması gerektiğinden daha yavaş olduğunu fark edince ağlamak geldi içinden ama kendine hakim olup mantıklı davranması gerektiği gerçeğini aklının ucunda tuttu her geçen saniye.
Arık, şaşkın ve yaş dolu gözlerle kıza bakıyordu yanında yere çökerken. "Biraz önce bir şeyi yoktu ama, nasıl?..." Daha fazla kelime gelememişti aklına cümle kurabilmek için ve öylece kızın eşofmanının ipini açan abisini izledi.
"Fatma! Vildan!" diye bağırarak mutfaktaki çalışanlarına seslendi Cenk Bey.
Mete için, hızlanan nefeslerini kontrol etmek kadar aklına mukayyet olmak da çok zor geliyordu o an. Derin bir nefes aldı kızın alt eşofmanının belindeki ipi iyice gevşetirken. Üzerindekinin bol olması gayet iyi bir durumdu neyse ki, çıkarmak zorunda kalmamıştı.
Sıla'nın nefes aldığından emin olurken nazikçe bacaklarından tutup ayaklarını koltuğun üzerine bıraktı yüksekte kalmaları için. Hatırladığı kadarıyla, bayılan bir insana yapılabilecek her türlü ilk yardım müdahalesini yapmaktı amacı. Herhangi bir sağlık sorununun olduğunu düşünmüyordu Sıla'nın aynı zamanda, başta fazla evham yaptığına kendini ikna etti.
Dudaklarını kemirerek kızı izledi bir süre, o sırada Fatma Hanım gelmişti mutfaktan ve kızı yerde görünce elini göğsüne bastırıp "Vah vah! Cenk Bey?..." dedi endişeli adımlarla adama yaklaşıp. Endişeli gözlerle adama bakarken ne yapması gerektiğinin söylenilmesini bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYTU (+18)
Teen FictionBu hikaye, bir şizofrenin bir sanrıyla yaşadığı bir aşk hikayesine benzer; gerçektir her şey onun için ama yalandan ibarettir bir o kadar da. Bir şeyin doğruluğundan da yanlışlığından da eminsindir ama yine de sorgularsın ya bazen hani... Böyle bir...