30

37 4 1
                                    

Merhabalar, bu hikayede neler oluyor böyle yahu? Bir yanda Arık, diğer yanda Mete... Heyecanla bu bölümde neler olacağını bekliyorum~

İyi okumalar efendim, yazım veya noktalama hataları varsa affola,, Ayrıca, bir yıldız ile bölümü parlatmanız da ne kadar güzel olur^-^


***

Sıla; önündeki, üzerinden sıcak buharlar çıkan tabağa dikmişti gözlerini. Öylece dalıp gitmişti aslında, yemeğe bakıyor değildi. Gnocchi'ye bakıyor değildi kesinlikle. Onun için hazırlanan bu yemeğe... Ortaya Mete'nin sürdüğü bu yemeğe... Mete'nin varlığını hatırlayınca irkilerek kendine geldi, sanki aklından çıkıyormuş gibi.

"... Tam olarak bu yüzden böyle düşünüyorum zaten baba."

Sadece zihni değil, kulakları da Mete ile dolmuştu Sıla'nın o an kendine gelmesi ve ortama geri dönmesiyle, bakışlarını yavaşça yukarı kaldırdığında olabilecek en gerçekçi tebessümünü yüzüne takınan Mete ile göz göze geldiler.

İkisi de aynı anda gözlerini çevirmiş; Sıla, elindeki çatalı sanki çatal ondan kaçmayı deniyormuş gibi daha da sıkıca tutmaya başlamıştı.

Tam o sırada Arık girmişti Sıla'nın kadrajına, elinde bir içki şişesiyle sırıtarak masaya doğru ilerliyordu.

Şişesinden bile kalite akan, kim bilir kaç yıllık kırmızı şarabı hapseden mantar tıpayı, tirbuşon yardımı ile serbest bırakarak yaptığı şeyden zevk aldığını belli eden bir yüz ifadesiyle:

"En özel insanlar için en özellerinden." dedi mutlulukla ve önce babasının kadehine doldurdu kırmızı sıvıyı. Hemen ardından Mete'nin kadehi takip etti babasınınkini.

Sıla, nedense gereğinden fazla heyecanlı hissediyordu. Daha önce, böyle bir masada bulunmamış olmanın verdiği mutluluk bir yana; ortalığı ciddi anlamda kan götürmesini falan beklerken, tam tersi şekilde sakince kan kırmızısı şarap içebilecek olmanın verdiği mutlulukla beraber sessizce arkasına yaslanıp Arık'ın kendi kadehine şarap dolduruşunu izledi.

"Teşekkür ederim Arık." dedi bakışlarını yukarı çevirip hemen tepesinde dikilen adama bakarken, parmakları buz gibi soğuk şarapla dolu kadehini sararken gülümsedi.

Arık, şarabın aksine oldukça sıcak bir gülümsemeyle Sıla'ya bakarken göz kırptı. "Rica ederim, güzelim." dedi ve kendisine de şaraptan doldurduktan sonra şişeyi masanın köşesinde boş bulduğu yere bırakıp yerine, Sıla'nın yanına geçti. Hiçbir şeyden haberi olmaması Sıla'nın kendini bok gibi hissetmesine neden olsa da onun böyle çocuk gibi mutlu olduğunu görmek susmak için yeterli bir sebepti Sıla için.

Bu sefer, Sıla'nın sabah oturmayı bekledikleri şekilde konumlanmışlardı masada neyse ki. Cenk Bey, her zamanki gibi masanın baş köşesindekini yerini almış; Mete ve Arık onun iki yanında karşı karşıya oturmuş, Sıla ise Arık'ın hemen yanına yerleşmişti.

Arık, gülümseyen gözlerle kadehinden bir yudum alan Sıla'ya bakıyordu. Şarabı beğeneceğinden o kadar emindi ki. Özellikle, onun da hoşuna gidecek bir tür seçmiş olduğuna inanıyordu. Yıllanmış olması da büyük bir artıydı tabii. Sıla'nın şarap içmeyi tercih etmese de en azından içeceği zaman her zaman kırmızıya gittiğini biliyordu.

"Biliyorum şarap sevmezsin pek ama..." dedi Arık, Sıla'ya bakarak. "Bunu tercih edilebilir bulacağını düşünüyorum."

Sıla, aldığı yudumun dili üzerinden kayıp boğazından aşağı ilerlerken arkasında bıraktığı keskin tada odaklanmıştı. Gözlerini kapatıp zevk aldığını belirten bir gülümsemeyle öylece bekledi bir an, başıyla onaylayıp gözlerini açtı ve Arık'a baktı.

KUYTU (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin