Merhaba, hoş geldin. Bu bölümde bizi neler bekliyor ben de bilmiyorum, kararsız ilham perileriyle baş başlayım. Göreceğiz bakalım, iyi okumalar~
***
Önündeki soğuk kahvenin pipetini çevirerek içindeki buzlarla oynayan Sıla, Arık'ın kendine seslenmesiyle irkildi.
"Sıla, neyin var? Bir an kaptırdın gittin."
"İyiyim, iyiyim..." dedi bakışlarını ona çevirirken. Şu an Arık'a manevi destek sağlaması gerekirken yaptığı şeye utanmıştı. Resmen az bir süre önce kaybettiği annesi için kollarında çocuk gibi ağlayan adamın yanında oturmuş, içeceğinin pipetiyle oynuyordu. "Dalmışım öyle, kusuruma bakma." diye ekledi, yüzünde belirsiz bir tebessüm vardı.
"Nedir seni böyle düşündüren birtanem?"
Elini Sıla'nın saçlarına attı Arık, yavaşça okşuyordu ipekten farksız olan telleri.
Hangisi bu eylemi daha çok seviyordu bilinemezdi; Sıla, Arık'ın ona kendini güvende hissettirdiği ellerinin saçlarında gezinmesini ne kadar seviyorduysa aynı şekilde Arık da Sıla'nın saçlarını okşamayı seviyordu çünkü onunla duygusal yakınlık da kuruyordu bu fiziksel temasla.
Sıla, başını Arık'ın göğsüne yaslayıp, "Bilmiyorum, kafama takılan çok fazla şey var ama hangisini düşündüğümden emin bile değilim." dedi. Daha çok mırıldanmaydı bu, resmen mayışmıştı Arık'ın şefkatli dokunuşlarıyla.
"Sıkma canını balığım, biz her ne olursa olsun bir yolunu buluruz. Unuttun mu hem o büyük, imrenilesi sözümüzü?-" Arık, cümlesini içine dolan gülme hissi yüzünden tamamlayamadı. Derin bir nefes alıp ciddi bir tavır takındı ve ekledi:
"'Hithola kabuthla.'"
Sıla, her şeyi duymayı bekliyordu ama bu saçmalığı duymayı beklemiyordu cidden. Bu durumun sebep olduğu, kendini tutamayıp attığı kahkahayı elleriyle susturdu.
Kontrolü dışında hareket etmesi onu çok rahatsız eden bir şeydi. Böyle olduğu zamanlarda kendisinden gerçekten nefret ediyordu. Arık'ın yüksek seslerden hoşlanmaması bir yana, kalabalık ortamlarda ses yapmaktan hiç hoşlanmıyordu çünkü bu konuda o kadar çok olumsuz eleştiri almıştı ki... Kendi kahkahasından nefret edecek düzeye gelmişti.
İstemsizce eliyle ağzının üzerine küçük bir tokat yapıştırdı. Fazla ses yaptıktan sonra bunu yapmaya o kadar alışmıştı ki, kendisi farkında olmadan yapıyordu bunu artık. Resmen bir tik gibi yapışmıştı Sıla'ya bu hareket.
"Hey!" Kızarak seslendi Sıla'ya Arık, kendisine bu şekilde davranmasına gerçekten neredeyse gıcık oluyordu. Sıla'nın ellerini kendi eli arasında sıkıştırıp havada tutarken onun kızgın sesine şaşırmış bakışlarla kendisine bakan Sıla'ya doğru eğildi, gözlerinin içine bakarak:
"Bana bak kızım, bir daha o güzel kahkahanı bastıracak olursan sana asla kendini susturamayacağın anlar yaşatırım." dedi; Sıla, ne gibi anlar olabileceğini tahmin etmeye çalıştığını belli eden bakışlarla Arık'a baktı bir süre.
Arık, onun bu saf haline güldü. Sıla, Arık'ın gülüşüne bu kadar yakından şahit olmanın büyüsünden çıkamamışken dudaklarına konan küçük buseyle neye uğradığını şaşırmıştı.
Arık, sadece ikisinin olmadığı yerlerde kolay kolay fiziksel temas kuran biri olmamıştı hiçbir zaman. Bundan haz etmediğini de birçok kez dile getirdiğinden Sıla da dikkat ediyordu ancak birden kafenin ortasında dudaklarına kondurduğu bu küçük öpücük onu tamamen afallatmıştı.
Güldü, bakışlarını kaçırdı. "Uhm... Evet, evet haklısın. Ya da haklıyım. Haklıyız belki de, o cümle nasıl çıkmıştı ya?"
Arık, onun utandığı için konuyu değiştirmeye çalıştığını anlamıştı elbette. Gülerek başını iki yana salladı ve onu daha fazla utandırmamak adına avucunda hapsettiği ellerini de yavaşça masaya bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUYTU (+18)
Teen FictionBu hikaye, bir şizofrenin bir sanrıyla yaşadığı bir aşk hikayesine benzer; gerçektir her şey onun için ama yalandan ibarettir bir o kadar da. Bir şeyin doğruluğundan da yanlışlığından da eminsindir ama yine de sorgularsın ya bazen hani... Böyle bir...