14

59 5 1
                                    

"Senin sorunun ne kızım?" diye bağırdı Arık, eğer karşısındaki bir erkek olsaydı çoktan kalkmış ve yüzüne sert yumruklarını yağdırmaya başlamıştı bile.

Gür sesi tüm odada yankılanmış, herkesin içinin ürpermesine sebep olmuştu. O kadar öfkeyle dolmuştu ki, Sıla'nın biraz önce duyduğu şeye verdiği tepkiyi görmemişti bile. Ona bakmak, onunla konuşmak aklının ucundan bile geçmemişti hissettiği sinirle.

Eve geldikleri andan beri, kendisine banyodayken yaptığı ileri hareketleri yetmiyormuş gibi bir de Sıla'yı resmen herkesin içinde psikolojik şiddete maruz bırakıyor olması, kaldıramayacak dereceye gelmesine sebep olmuştu.

Beril'in yüzündeki gülümseme tamamen gitmiş, yerini bembeyaz kesilen suratı almıştı. Ellerinin yardımıyla biraz geriye kayıp hep beraber oluşturdukları daireden uzaklaşmıştı, korkak bakışları dizleri üzerinde yükselip ona doğru yaklaşan Arık'ın üzerindeydi.

Arık, parmakları üzerinde Beril'e doğru eğilmişti ona yakınlaşmak için. "Söyle bana, bizimle derdin ne senin?"

"Arık, tamam hacım. Sakin ol." dedi sakin bir ses tonuyla Melih. "Kafası inanılmaz gitti onun, o yüzden duygularını kontrol edemiyor. Çok iyi biliyorsun. Fazla içtiğinde böyle oluyor bu, kaçırıyor ipin ucunu. Hadi, kırmayalım birbirimizi."

"Arık..." Uzanıp Arık'ın kolundan tuttu Sıla. Kendini sıkıyor olduğu için kasları çok daha belirginleşmişti ve meydana çıkan damarlarla beraber inanılmaz derece seksi görünüyordu.

Evet... Şu anda üzücü veya sinir bozucu bir şeyler yaşanıyordu, hatta korkutucuydu fazlasıyla; bu Sıla'nın içine doluşan hislere engel olamadı ama, kafasının güzel oluşu da tamamen salmasını ve istediği şeye odaklanamamasını sağlıyordu.

Sanki birkaç saattir değil de günlerdir buradaymış gibi hissediyordu, zaman o kadar yavaş akıyordu ki... Kapalı perdenin ardında yükselen Güneş'ten haberi bile yoktu.

Vücudunun yorgunluğu da zihninin kontrolünü tamamen elinden almıştı; öylece durmuş, elinin altındaki alev alev olan teni inceliyordu.

Arık'ın yükselen sesiyle istemsizce irkilerek elini çekti onun kolundan. Bakışları, arkası dönük olduğu için neredeyse sadece ensesini görebildiği adamdaydı.

"Ya bak, şunca insanın içine seni rezil etmek istemiyorum Beril. Arkadaşlarımız olduğu gerçeği de ayrı tabii. Seni bitirmemi istemiyorsan kapa o çeneni, tamam mı?"

Arık, sinirle geri yerine oturup elini saçlarına attı. Saçlarını geriye doğru tararken sakinleşmek adına derin bir nefes aldı. Herkes susmuştu.

"Sana arkadaşımız olarak kalman için şans tanıdıkça bok ediyorsun Beril. Anla artık şunu, ortalığı birbirine katarak istediğini elde edemezsin. Ağlamayan bebeğe süt vermezler olayını çok yanlış anlamışsın sen, gerçekten seninle konuşmaktan dilimde tüy bitti ama hâlâ anlayamıyorsun beni. İdrak mı edemiyorsun bilmiyorum, aptal inadı var sanki sende."

"Tamam, tamam yeter Arık. Uzatma artık. Anlamam gerekeni anladım, şakayı da kaldıramadığını görmüş olduk. Zaten uykum da gelmişti."

Yerdeki kıyafetlerini zar zor üzerine geçirip ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerledi Beril yarım yamalak konuştuktan sonra. "Ben uyumaya gidiyorum, küçük odadaki yatak benimdir. Karışmam." dedi ve cevap beklemeden odadan çıktı.

"Madem öyle... Ben de kalkayım, o odadaki koltukta yatarım. Beril'e de bakmış olurum. Belli olmaz bunun işi." dedi Volkan, tişörtünü üzerine geçirirken.

Böylelikle herkeste üzerlerini giymek adına bir hareketlenme başlamıştı.

"Nalan, istersen beraber uyuyabiliriz. Yatağım çift kişilik olduğu için yeterli yer var gördüğün gibi." dedi, gergin bir şekilde gülerken Melih. Eli, ensesindeki saçlarına kaymıştı.

KUYTU (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin