🎼 Men I Trust - Show Me How...
"Sana asla zarar vermem Marvic. Başka bir açıklaması olmak zorunda."
Hüzünlü gülüşünü hala korurken, yanaklarımı avuçlarının arasına aldı.
"Kehanetler değiştirilemez, Cara."
"Ama her anlama gelebilir! Herhangi bir şeyden bahsediyor olabilir, sonun olduğundan nasıl bu kadar eminsin? Ben sana zarar vermem, Marvic." Titreyen sesim ve hızla aldığım nefesler yüzünden inip kalkan göğsümle karşısında zar zor ayakta duruyordum.
"Biliyorum, Carissima. Biliyorum."
Saçlarımın tam tepesine bir öpücük bıraktı. "Sonumun senin elinden olması..." Hüzünlü gülüşü yine suratındaydı. "Eğlenceli olacak."
"Eğer gerçekten öyleyse, buna da bir çözüm bulacağız Marvic."
Tekrar konuşmak için dudaklarını araladı. Yüzündeki hüzünlü gülüş dondu; onun yerini düzleşen dudakları ve yavaşça çatılan kaşları aldı. Sanki bir şey duyuyormuş gibi dikkatini çevremizi saran ormanın içine vermişti. Kafasını hafifçe yana doğru eğmiş, gözleri boşluğa bakarken etrafını dinliyordu.
Kaşları gevşedi, yüzü ifadesiz gibi dursa da ne olduğunu anladım. Bu ifadesini ilk kez görmüyordum. Biri geliyordu.
Hızla üzerime atılıp isli dumanları bizi sararken bedenime sıkıca sarılmıştı. Kalenin tanıdık duvarlarını görmeden önce Marvic'in odasının kokusunu aldım. Yatağının hemen yanında belirmiştik.
"Cara, beni iyi dinle." Kollarımı sıkıca tutmuş, benimle göz göze gelebileceği hizaya kadar eğilmişti. "Gelen kişi seni görmemeli. Varlığını bile bilmemeli. Ne olursa olsun, sakın o buradayken dışarıya çıkma."
Kalbim adeta kulaklarımda atıyordu. Sesindeki sakinliğe rağmen gelen kişinin onun için de bir sürpriz olduğunu fark etmiştim. Gözlerinin siyahında yakaladığım korku kendisi için değildi, benim içindi.
"Marvic, kim geliyor?"
"Eski bir dostum." Dedi. Sesinde alaycı ve öfkeli bir ton vardı.
Benden uzağa geriye doğru adım atarken isli gölgeleri bacaklarından yukarıya çıkmaya başlamıştı bile. İçimdeki kötü his beni boğacak gibi hissediyordum. İleriye doğru yönelip Marvic'i tutmak için yeltensem de yetişemedim; ellerim ardında bıraktığı dumanların içerisinde boşluğa savruldu.
Ne olup bittiğini görebilme umuduyla büyük pencerenin önüne doğru koştum. Aralı olan camdan dışarıyı görebilmek için perdeyi hafifçe kaldırdım; dışarıdaki her kimse, beni görmesinden korkuyordum.
Kalenin önünden ilerleyen yolun sonunda, ormanın başladığı noktada bir adam duruyordu. Marvic'in görünmez kalkanının varlığından artık emindim; Valery de bu alandan ötesine adım atamamıştı.
Adam üzerine geçirdiği uzun ve bol pelerinin altında cılız bedeniyle duruyordu. Gri pelerininin şapkasını başına geçirmişti, yüzüne düşen siyah gölge yüzünden hiçbir şey gözükmüyordu. Ellerini arkasına bağlamış, önünde dumanlarıyla birlikte şekil almaya başlayan Marvic'i izliyordu.
Marvic'in sırtı bana dönük olduğu için yüz ifadesini seçemiyordum. Omuzlarını dikleştirmiş, çenesini havaya kaldırmıştı. Eski bir dostunu karşılar gibi değil, bir düşmanını tehdit eder gibi duruyordu.
"Mephistopheles." Pelerinli adam başını hafifçe eğerek onu selamladı. Pencerenin açıklığından seslerini zor da olsa alabiliyordum. Esen rüzgar bazen net duymama engel olsa da kelimeleri yakalayabiliyordum.
Marvic adamın selamına karşılık vermedi. Duruşunu hiç bozmadan bir elini hala belinde olan kılıcının üzerine yerleştirip konuşmaya başladı.
"Bu toprağın size yasak olduğunu unuttunuz mu?"
Pelerinli adam Marvic'in sorusunu duymazdan gelerek kalenin duvarlarına doğru başını kaldırdı. Araladığım perdeyi kapatıp beni görmemiş olmasını umarak konuşmalarına odaklanmaya çalıştım.
"Kraliçe seni çağırıyor." Adamın sesi canlı birine ait değildi, bir ölü gibi konuşuyordu. Kelimeleri zorlanarak ağzından çıkarıyor, her cümlesinin sonunda tıslarcasına nefes veriyordu.
"O halde kraliçeye daveti için teşekkür ettiğimi ama gelmeyeceğimi ilet."
Merakım korkuma ağır bastı, perdeyi tekrar araladım. Marvic arkasını dönüp kaleye doğru girmek için yeltendiğinde pelerinli adam, olduğu yerde kalmasına sebep olacak o cümleyi kurdu.
"Karın neden saklanıyor? Artık yüzünü görmek isterim."
Karın neden saklanıyor? Kulaklarım çınlıyordu. Nefesimi tutmuştum.
Marvic bir kalp atışı süresinde, çektiği kılıcını çevresinde kabaran gölgeleriyle birlikte pelerinli adamın boynuna dayamıştı. Bedeninden yayılan karanlık, zeminde geziyordu.
"Ne dedin sen?"
"Ah, laneti hala kıramadınız demek?"
"Eğer bildiğin her şeyi anlatmazsan kraliçeye dönecek olan tek şey senin parçaların olur Meyrik."
"Senin bildiğinden fazlasını bilmiyorum Mephistopheles. Ama kraliçe biliyor... Göstereceği şeyi görmek isteyeceksin."
Marvic kılıcını yavaşça indirip karar vermek için birkaç saniye bekledi. Pelerinli adam sanki zaten vereceği kararı biliyormuş gibi arkasını dönüp yavaş adımlarla ormanın içine doğru yürümeye başladı.
Sakın gideyim deme, Marvic.
Kafasını çevirdi, onu izlediğim pencereden benimle göz göze geldi. Çatık kaşlarının altından az önce duyduklarının etkisiyle kafası karışmış bir şekilde bakıyordu.
"Carissima." Konuşmamıştı, yalnızca ağzını oynatmıştı. Ne dediğini anlayacağımı biliyordu.
Özür dileyen gözlerle bana son bir kez baktıktan sonra pelerinli adamın peşinden ormana doğru adım attı.
...
Herkesi öpüyorum kocaman! ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gök ve Gece
FantasíaCara'nın elinden alınan hayatı için intikam yemini ettiği adam, yaşadığı büyülü toprakların en büyük kabusuydu. Karanlığın Çocuğu. Kaderlerinin daha onlar doğmadan önce bir kehanetle birbirine bağlandığını bilmiyordu. Geçmişinin gölgesi olan bu ad...