🎼 The Talking Bugs - I Don't Know Why
...
"Gökle yer birleşse de seni bulacağım..."
Ellerim kanla ıslanıp çamurlaşmış toprağın arasında kayıyordu. Burnumu acıtan kokunun yarattığı tiksintiye rağmen parmaklarımı çamurun üzerinde gezdirdim.
Benim kanım mıydı? Neden ölmemiştim? Bu his neydi böyle, boğazıma yumruk gibi oturan... Kendim için mi yas tutuyordum?
"Cara!"
Gözlerimi açtığımda pencereden yüzüme vuran güneş ışıkları bütün odayı aydınlatıyordu. Hızla inip kalkan göğsümün altında ezildiğimi hissediyordum, kurumuş dudaklarımı dilimle ıslatma çabalarım işe yaramıyordu. Nerede olduğumu idrak edebilmem birkaç saniyemi almıştı.
Yataktan kalkmadan evin içerisindeki kulak delici sessizliği dinledim. Ne evin içerisinde herhangi birinin varlığını kanıtlayan ses vardı ne de dışarıda. Kalenin etrafındaki ormandan kuş sesi bile gelmiyordu.
Yavaşça ayaklarımı döşekten aşağı indirip iyice rahatsız edici olmaya başlayan sessizliği yok etmek amacıyla cama doğru ilerledim. Sesi engelleyen cam değildi, orman tamamen sessizdi. Esen hafif rüzgarın sesi dışında hiçbir ses yoktu. Daha önce zindanda olduğum için bunu fark etmemiştim, ormana kaçtığımda ise dikkatimi verecek durumda değildim.
Günledir üzerimde olan kalın tuniği çekiştirerek odadan çıkıp koridorda ilerlemeye başladım. Merdivenlerden aşağı inip büyük girişin ortasına kadar geldim. Oturma alanı olduğunu tahmin ettiğim odanın kapıları sonuna kadar açıktı.Marvic büyük koltuklardan birine bacaklarını genişçe açarak oturmuş, elinde tuttuğu parşömeni dikkatle inceliyordu. Bir eli çenesinin altında, hafifçe çıkmaya başlamış kirli sakallarıyla oynuyordu. Siyah saçları alnına dağılmıştı, suratında her zamanki ciddi ifadesi vardı.
"Orada durup beni izlemeye devam edecek misin?" Kafasını hiç hareket ettirmeden yalnızca gözlerini kaldırıp bana bakmaya başladı.Cevap vermek için ağzımı araladım ancak ne cevap vereceğimden emin olamayarak geri kapattım.
"Gel." Çenesinde tuttuğu elini uzatıp koltuklardan birini işaret etti.
"Ben aslında... Kaçacaktım." Ellerimi göğsümde birleştirip söylediklerime ne tepki vereceğini görmek için onu incelemeye başladım.
Dudaklarını aralamadan, sadece omuzlarının sallanmasına sebep olan bir kahkaha attı. Gözlerini benden alıp kaldığı yerden parşömeni okumaya devam etti.
Çekingen adımlarla odaya doğru ilerlemeye başladım. Yanmakta olan şömineye en yakın olan koltuğa doğru yürürken Marvic'i izliyordum. Elini tekrar çenesine götürmüş, benim varlığım umurunda değilmiş gibi bütün dikkatini okuduğu yazılara çevirmişti.
Sessiz geçen birkaç dakika boyunca şöminede yanan odun parçalarını dinleyip bedenimin iyice ısınmasına izin vermiştim.
"Neden beni zindana kapatmadın?" Odaya girdiğimden beri aklımda dolaşıp duran soru ağzımdan kaçıvermişti.
Gözlerini parşömenden ayırıp kafasını yavaşça bana doğru çevirdi.
"Valery'nin istediğim şeyi bana kısa sürede getirebileceğini sanmıyorum. Ayrıca her gece ağlamalarını ve parmaklıkları yumruklamanı dinlemekten yoruldum.""Neden getiremesin? Ayrıca ağlamalara ve yumruklara diğer tutsaklarından alışmış olman gerek." Kaşlarımı çatmış, yeni bir kavga için kendimi hazırlamıştım. Birkaç saniye yüzüme ifadesiz bir şekilde baktıktan sonra konuşmaya devam etti.
"Yaşadığımız dünya hakkında hiçbir fikrin olmadığını düşünmeye başladım prenses." Çatmış olduğum kaşlarımı havaya kaldırarak açıklama yapmasını beklemeye başladım. Burnundan derin bir nefes aldı.
"Valery daima Titus ile en ortada otururdu." Başını hafifçe sağa eğdi. "Düne kadar." Elindeki parşömenleri önündeki sehpaya koyduktan sonra iki dirseğini de dizlerine koyarak eğildi.
"Bu oturma şekli Konsey içindeki saçma otoritenin bir sembolü. Ne kadar ortada oturuyorsan o kadar saygınsındır. Anlaşılan Konsey bu parşömenleri bana verme konusunda çok hevesli değildi; herkesin içinde rezil olmuş olmaları da öfkelerinde etkili olmuştur tabii. Yani... Valery ve onun fermuarını kapalı tutamadığı pantolonu itibarını sarsmış olmalı."
Öfkeyle oturduğum yerden ayaklandım.
"Ben Valery ile birlikte değilim. Sırf güçlü bir erkekle birlikte olduğu için birden değerli olan bir kadın değilim. Bunu o kafana sok." Elimi ona doğru uzatmış, havada salladığım parmağımla tehdit ediyordum.Marvic'in gözleri zevkle parladı. Rahatça arkasına doğru yaslanıp çarpık gülüşünü suratına yerleştirdi.
"Katılıyorum prenses. Sen, sen olduğun için değerlisin ve ben senin kim olduğunu çözmeye çok hevesliyim."
Ağzımdan derin bir nefes verip bıkkınlıkla omuzlarımı düşürdüm.
"Marvic... umduğun kişi olmadığımı anladığında yüz ifadeni görmek isterim. Ancak sanırım bunu görebilecek kadar uzun yaşamayacağım."Çarpık gülüşü yüzünü aniden terk etti ve o soğuk bakışları geri geldi.
"İçimden bir ses umduğumdan daha fazlası olduğunu söylüyor Cara. Ve kimse, hiç kimse bana sürekli adımla seslenmez."Onu geçiştirmek için ellerimi havada sağa sola salladım ve hızlı adımlarla odayı terk etmek için kapıya doğru yürümeye başladım.
"Üzerindeki kıyafetler vücuduna yapışacak, duşa gir prenses!"
Merdivenlerden çıkarken arkamdan bağıran Marvic'e göremeyeceğini bilsem de orta parmağımı kaldırdım. Kısık sesli kahkahasını duyunca omzumdan aşağı inen ürperti ile birlikte elimi indirdim ve koşar adımlarla odama gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gök ve Gece
FantasiCara'nın elinden alınan hayatı için intikam yemini ettiği adam, yaşadığı büyülü toprakların en büyük kabusuydu. Karanlığın Çocuğu. Kaderlerinin daha onlar doğmadan önce bir kehanetle birbirine bağlandığını bilmiyordu. Geçmişinin gölgesi olan bu ad...