54 | Savaş

4.9K 403 335
                                    

🎼The Score - Born For This

...

Marvic'in neyden bahsettiğini anlamıştım.

Göl, beni çağırıyordu. Nefesim kesilmişti. Ne vücudumdaki kırık kemiklerin ağrısı, ne de Marvic'in arkasından iş çevirmiş olmanın verdiği pişmanlık, hiçbir şey hissedemez olmuştum.

O kadar karanlıktı ki, güneş ışıklarının suyun üzerinde yaratması gereken yansımalar yoktu. Çok uzaktan kulağıma gelen hafif dalga seslerini duymasam, gördüğüm şeyin bir göl olduğunu anlamam uzun sürebilirdi.

Beklediğimin aksine büyük bir göldü. Kafamda hep küçük bir gölet gibi canlanmıştı. Oysa uçurumun aşağısındaki göl neredeyse vadinin zeminini tamamen kaplıyordu. Her bir yanı çorak toprağa açılıyordu. Ne kadar yüksekte olduğumuzu algıladığımda içimi kaplayan korku kendime gelmemi sağladı.

Marvic, bedenimi sarmalayan ellerini iyice sıkmıştı, başka bir zamanda olsa bu dokunuşu canımı bile acıtabilirdi. Ancak bakışlarımı gölden alıp ona çevirdiğimde gördüğüm şey acıyı düşünmemi engelledi.

Gölgeleri onu tamamen terk ettiği için ne halde olduğunu daha iyi kavradım. Gözlerinin altına yerleşmiş olan morluklar, renksiz kalmış dudakları, her gün özenle kestiğini bildiğim halde baş göstermiş olan sakallları... Saçları temiz değildi. Toz içindeydi. Gözlerimi üzerindeki kıyafete indirdim. Hala onu son gördüğümde üzerinde olan siyah kalın gömleği giyiyordu. Gömlek kan ve kire bulanmıştı.

Yüzü o kadar yorgun ve çökmüştü ki. Bir an, onu ilk gördüğüm anı hatırladım. O zaman da gözünün altında bu kadar derine yerleşmiş morluklar vardı. Sadece şimdi, yüzünde o çarpık gülüşü yoktu.

Gözlerini Zaman Gölü'ne kilitlemişti. Hafifçe aralı olan dudakları titrediği için birbirine bastırdı. Yerinde durmakta zorlanıyormuş gibi kesik kesik nefesler alıp veriyordu.

"Marvic. Uzaklaş. Gidelim, gölden uzağa gidelim."

Söylediklerimi duymamış gibi gözünü bile kırpmadan gölü izlemeye devam etti.

"Duyuyor musun Cara? Çağırıyor... Sen de duyuyor musun?"

İki elimi de yanaklarına yerleştirip bana doğru çevirdim. Gözleri kafasını takip etmemişti, yüzü bana dönmüş olsa da gözleri hala göldeydi.

"Sevgilim." Gözleri bana döndü. Ağzımdan çıkan kelimeye inanamıyormuş gibi önce dudaklarıma, ardından gözlerime baktı. "Gidelim."

Başını yavaşça sallayarak beni onayladı. İsli gölgelerini çağırmadı, yavaş adımlarla arkasını dönüp gölden uzağa doğru ilerlemeye başladı. Bütün arazi irili küçüklü kayalarla çevriliydi, toprak zeminin üzerine ara ara serpiştirilmiş kayaların kimisi insan boyundan daha büyüktü. Marvic, sanki aklımdan geçeni okumuş gibi gözlerini tekrar bana çevirdi.

"Gölgelerimi çağırırsam beni uzağa değil, gölün dibine götürmelerinden korkuyorum."

Sadece başımla onu onayladım. Gölden uzaklaştıkça bedenimdeki ağrıyı derinden hissetmeye başladım.

"Belki de ben göle girmeliyim-"

"Cara, yeter!"

O kadar aniden ismimi haykırmıştı ki, bütün bedenim bir refleks ile kasılınca göğsümde yara ve kırık bacaklarım nefesimi kesecek keskin bir acı verdi. Gözlerimi sımsıkı kapatıp ağzımdan çıkan inlemeyi bastırmaya çalıştım.

Marvic beni büyükçe bir kayanın yanına götürüp toprak zeminin üzerine sakince yerleştirirken kapattığım gözlerimi açtım. Yüzündeki öfkeye rağmen elleri bir tüy kadar hafifti, tamamen yere yattığımda neredeyse hiç sarsılmamıştım.

Gök ve Gece Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin