Deli | 59

3.6K 325 95
                                    

🎼 Mindless Self Indulgence - Shut Me Up

...

Cara.

Annem beni hep tek bir öğütle yetiştirmişti; Karanlıktan korkma. Kendimi bildim bileli çevremdeydi, bir şekilde hep varlığını hissettim. İnsanların bahsettiği gibi bir canavar olduğunu hiç düşünmedim. Her doğum günümde yatağa yattığımda onun beni sabaha kadar izleyeceğini bilerek uyurdum. Bazen, beni koruyor olduğunu düşünmek kendimi iyi hissettirirdi.

Ailemi o yangında kaybettikten sonra varlığını çevremde daha yoğun hissetmeye başlamıştım. Eğer bir şekilde hayatta kalabildiysem, sabahı göremeyeceğimi sandığım gecelerde beni izlediğini bildiğimdendi.

Varlığını hisseden tek kişi değildim. Bana evini açan insanlar huzursuz olurdu, karanlıkta bir şeyin olduğunu hissederler, korkarlardı. Kimseye hiçbir zaman ondan bahsetmemiştim. Yine de, güçlerim açığa çıktıkça beni cadı olmakla suçladılar. Karanlığın Çocuğu ile bağım olduğunu söyleyen bile olmuştu.

O yüzden, zamanımın büyük kısmını ormanda geçirirdim. İnsanların beni aşağılayıp dışlamalarını dinlemek istemezdim. Herkes öyle davranmasa da aslında ne düşündüklerini biliyordum. En azından kimse beni köyden kovmaya çalışmamıştı, bu da iyi bir şeydi...

Haliyle köyde bana iş veren yoktu. Elimde kalan en mantıklı seçenek bu yemişleri toplayıp satmaktı. İnsanlar ormana girmekten çekinirlerdi. Yolculuk yapmak zorunda kaldıklarında kalabalık bir grupla aceleyle ormanı geçerlerdi, dolayısıyla buradaki yemişleri düzenli olarak toplayıp köyde satmak, gerçekten kazançlı olabiliyordu.

Büyülerim üzerine çalışacak muhteşem ortamı da bu şekilde elde etmiş oluyordum. Kimse buraya kolay kolay gelmezdi; beni bu şekilde görselerdi muhtemelen akıllarını kaçırırlardı.

Yerdeki büyük çalıdan bir avuç yemiş alıp yanımdaki çantanın içerisine attım. Havanın kararmasına birkaç saat kalmıştı. Sık sık geldiğim bu çayır köye epey uzaktı. Yine de o kadar büyüleyiciydi ki, kendimi buraya gelmekten alıkoyamıyordum.

Büyülü ormanla, köyüme kadar uzanan orman arasında bir sınır gibi uzanan, yemyeşil çimenlerle ve çeşit çeşit çiçeklerle dolu olan çayıra son bir kez daha göz gezdirdim. Hem büyülü ormanın büyüsünü taşıyor, hem de bir o kadar bu dünyaya ait gözüküyordu. Muhteşemdi.

Çantamı bedenime sağlam bir şekilde astığıma emin olduktan sonra arkamı dönmüştüm ki, yine o tanıdık karanlık varlığı hissettim. Sessizce bekleyip gidecek miydi yoksa seslenecek miydi, emin olamadım. Son zamanlarda beni şaşırtan bir şekilde varlığını gösterme ihtiyacı duymuştu. Odama bıraktığı kırmızı yemişler için ona teşekkür etmek istiyordum ancak bu konuda rahat eder miydi emin değildim. Tam olarak benden ne istediğini bilmiyordum, hakkında dönen hikayelere rağmen çocukluğumdan beri onu koruyucum olarak görmüştüm. Gerçi bir koruyucu olmak için oldukça sert gözüküyordu, ki bu biraz hayal kırıklığı yaratmıştı.

Varlığını fark etmemişim gibi ormanın içerisinde yürümeye devam ettim. Bu denli yoğun bir varlığı olmasını hep çok ilginç bulmuştum. İnsanlar o yaklaşınca içlerini bir korku doldurduğunu söylerlerdi. Bence korku ve heyecan birbirleriyle karıştırılan iki yoğun duyguydu. Ben hissettiğim şeyi korku olarak adlandırmak istemezdim. Kalbim hızla atardı, yerimde duramayacak kadar uyarılmış hissederdim, bazen midem bile bulanırdı. Hissettiklerimi korku diye adlandırabilmek için kaçmayı istiyor olmam gerekirdi; ben ise bekleyip varlığını hissetmeye devam etmek istiyordum. Bunu heyecan verici buluyordum.

Artık çayırı göremeyeceğim kadar uzaklaşmıştım. Ensemdeki ürperti sayesinde, hala beni takip ettiğini biliyordum. Köye kadar böyle takip edecek miydi diye meraklanmadığımı söyleyemezdim.

Gök ve Gece Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin