Uyarı: 18 yaş ve üzeri. Cinsellik, şiddet, yeme bozukluğu gibi rahatsız edici öğeler içermektedir.
Andrew. İsmim bu, Andrew, on sekiz yılın sonunda henüz benimseyemediğim ismim. Bir kadın olarak doğmuş olsaydım bana yine Andy ismini vereceklermiş. Erkek olursa Andrew, kadın olursa Andrea diye düşünmüşler. Erkeksi ve güçlü. İsmimin ağırlığını olabilecek en keskin ve ağrılı bir biçimde hayatım boyunca omuzlarımda taşıdım. Bir balıktan uçmasını beklemek ne kadar adaletsizse benim Andy olmam da bir o kadar adaletsiz.
Kore'de yalnızca aşırı muhafazakâr aileler vaftiz isimlerini günlük hayatta kullanır, üstelik ailemde büyükannem Judah dışında vaftiz ismini kullanan kimse yok. Fakat Judah zaten Korecede Yuda olarak kullanılabilen bir isim, telaffuzu Andrew kadar zor değil. Kimliğimde yazan isim de daha az maskülen sayılmaz, Baekhyun. Büyükbabam özenle seçmiş. Baek, ilk oğlan. Hyun, bilge. Ailenin ilk oğlu, akıllı ve erdemli. Yine de bana kendi ismimle seslenmekten kaçınmalarının önemli bir sebebi var, bu ismi babam ve annemin babası olan büyükbabam birlikte seçmiş. Büyükbabam erkeksi bir isim olması konusunda ısrarcıymış, babam da onun inatçı tavrına karşı gelemeyeceğinden en azından erdemli bir insan olmamı dileyerek daha dengeli bir isim olmasını sağlamış. Bu uzun uzun tartışılabilir bir konu ama bana Andy diye seslenmelerinin sebebi bunlar değil, sebep babamın bir akşamüstü biz yokken evi terk etmiş olması.
Annemle ilişkileri hiç çok iyi olmamıştı ama bu şekilde ölene dek dayanabileceklerini zannetmiştim. Ne olursa olsun onlar anne ve babaydı, ablam ve ben vardık, biz bir aileydik. Bir ebeveyn çocuklarını öylece terk edip gidemezdi. Bencilce düşündüğümün farkına varmam uzun sürdü.
Notu yazarken üzerinde bolca düşünmeye vakti olduğu belliydi, el yazısı düzgündü. "Jae, bu şekilde yaşamaya devam edemiyorum. Seni seviyorum ama seninleyken kendimden nefret ediyorum, sen de benden nefret ediyorsun. Birbirimizden uzakta daha güzel hayatlar yaşayalım. Gittiğimi fark ettiğinde öfkeleneceğini biliyorum ama bu öfkeyle daha fazla baş edemem, çok yoruldum."
Annem insan olup olmadığı konusunda insanı şüphede bırakacak kadar duygusuz bir insandır, notu okuduktan sonra yavan bir şakaymış gibi zoraki bir biçimde güldüğünü, sonra kâğıdı buruşturup çöpe attığını hatırlıyorum. O gün terk edildiğinin üstünde fazla durmadı, ablamla bana dışarıdan yiyelim mi diye sordu. Sanki ikisi de bir gün bu anın yaşanacağını biliyor gibiydi, iştahları her zamankinden farksızdı. Babam hiç var olmamış gibi gündelik işlerine döndüler. Görünürde pek etkilenmiş sayılmazlardı ama yaşananların faturası bana patladı, babamın gittiğini anladığımız andan itibaren adım Andy oldu, annem ve ailesi uğursuz bir sembolmüş gibi babamı hatırlatan her zerreden kurtuldular. Adımdan, babamın seçtiği giysiler ve eşyalardan, onun aldığı hediyelerden. Nasıl olsa duygusallık bu çifte yeterince zarar vermişti, artık daha mantıklı ve mükemmel olma zamanıydı.
Mükemmel olmak Seon ailesinin en büyük arzusudur. Cinsiyet rollerine fiziksel ve zihinsel uyum sağlamak, geleneklere tam anlamıyla uymak, altın oran vücutlar, dereceli mezuniyetler, başarılı bir iş, soyadımızın namına uyan bir yaşam... Ben bu hayallerin çoğuna ortak olmadığım için kuzenlerim arasında pek sevilmezdim. Adımı özenle seçmelerine rağmen Seon ailesine tanrının lanetiydim. Uğursuzdum ve çok da şanssızdım.
Annem 170, babam 180, ablam 172 santimetre boyunda. Üçü de muntazam vücut hatlarına sahip, ablam uzun boyunu ve atletik yapısını babamdan almış, geniş omuzları ve ince parmakları genetik bir miras. Hiçbiri yeme içmesine çok dikkat etmese de kilo almaz, kas oranları tanrı vergisi. Annem Mokpo'nun en güzel kadınıdır, küçük bir şehirde rekabet fazla sayılmaz ama babam annemden beş yaş küçük olmasına rağmen ondan çok etkilenmiş. Onun bu dillere destan güzelliği üniversite yıllarında evlilik öncesi bir çocuğa ve apar topar hazırlanmış bir düğüne sebep olmuş. Bense 174 boyumla bir erkek için kısa sayılırım, ailemizdeki en tombul kişiyim. İştahımı bir türlü durduramıyorum, daha fazla yememem gerektiğini biliyorum ama bu hiçbir şeyi değiştirmiyor. Üstelik okula yürümek ve gerektiğinde bisiklete binmek dışında pek hareket de etmiyorum, cüsseme rağmen hiç ağırlık kaldıramıyorum. Herhalde sadece yaşamamı devam ettirmeye yetecek kadar kasa sahibim, üstelik kilo aldıkça hatlarım daha da yuvarlak bir hal alıyor. Sınıfımdakiler bu yüzden bir gün sırt çantama dantelli sütyen koyma inceliğinde bulunmuşlar. Yağlı bir vücuda sahip olmanın en kötü yanı vücudumun geri kalan kısımları gibi memelerimin de büyümesi, sonra genişleyen kalçalar ve pantolonun kenarından fışkıran yağ tabakası. Mümkün olduğunca aynalara bakmamaya çalışırım. Lanetliyim ben, ablam aynaya fazla bakarsam Medusa olup kendimi taşa çevirebileceğimle ilgili bir şaka yapmıştı. Komik bir şekilde buna hâlâ inanıyorum. Kendimi taşa çeviremem ama belki kendimi yok etmenin bir yolunu bulabilirim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes of Venus
FanfictionYabancı, bir cumartesi günü hayatımın orta yerine düşmeden önce sınırlarımın dışına çıkabilmek imkânsızdan daha zor zannediyordum fakat bunun canımı yakacağını bile bile aklıma koyduğu pembe hayallerin peşine takıldım ve daha güçlü biri olup yaşadık...