Bölüm 40

23.3K 1.3K 134
                                    

7 ay olmuştu. Görevler bu kadar uzun mu sürüyor normalde?

Ne haldeydi?

Aç mıydı?

Üşüyor muydu?

Yaralı mıydı?

Ve benim için en önemlisi, sözünü tutabilecek miydi?

Yemekhanede yemek yaparken sanki gözlerim birini arıyordu. Hayır, onu arıyordu. Ne olmuştu bana? Ben tek başıma yemek yapmayı severim, birinin beni izlemesinden hoşlanmam.

O gün eve şişmiş gözlerle girince babam küplere binmişti. Hatta Emirhan'ın yanına gidecekti, hoş gitse bile bulamazdı. Bu aklıma gelince gözlerimden yeniden yaşlar dökülmeye başlamıştı. Babama olanları anlatınca sakinleşmişti. Emirhan'ın dediklerini düşünmemi söylemişti, hatta onun ne kadar iyi birisi olduğunu hissettiğini söylemişti. Böyle söylediğini Emirhan'a söylememem için de sıkı sıkı tembihlemişti. Onu sevmişti. Tanışmaya geldikleri zaman sevmişti ama tam tersi gibi davranmıştı. 

İrem Ankara'ya gidene kadar kafamı başka şeylerle meşgul olmuştu, o gidince daha çok düşünmeye başlamıştım. Dua etmekten başka hiçbir şey gelmiyordu elimden. Zormuş asker yari olmak. Babamla tanışmaya geldiklerinde yüzbaşının dedikleri kulağımda çınlıyordu.

'En kötüsü, bir gün kapınıza gelip şehit haberini verebilirim.'

Düşünüyordum da, bu kadar mıydık biz? Burada mı bitecekti, daha başlayamayan masalımız?

Balkonumda oturmuş bunları düşünürken telefonum çaldı. Emirhan'la kahve içtiğimiz balkonum da. Arayan Enes ağabeydi. Dönmüşlerdi.

"Efendim Enes ağabey." dedim heyecanla.

"Elif," dedi. Daha fazlası çıkmadı ağzından.

"Efendim." dedim. Bir şey olmuştu, kötü bir şey.

"Emirhan ağır yaralı. Doktorların umudu yok. Gelip son kez gör diye aradım. Sana hastanenin konumunu atıyorum." dedi ve dünyam başıma yıkıldı. 

Kırıcısınız Beyefendi|Yarı Texting|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin