18.BÖLÜM

674 36 6
                                    

Freya'dan

Aradan geçen oldukça uzun bir zaman sonra, aslında bir kaç dakikaydı, depodaki sessizliği yanımdaki adam bozdu.
Şununda bir adını öğrenemedik.

"Fazla sessiz kaldın. Konuş lütfen."

Daha ne kadar şaşırabilirim diyorum, sonra bir bakıyorum daha fazla şaşkınım. Adam öylesine tuhaf davranıyor ki, başkası olsa topuklarını kıçına vura vura kaçar. O derece yani.

Böyle bir cümleye karşılık olarak nasıl bir cümle kurulur ki?

"Konuşacak bir şeyimin olduğunu sanmıyorum."

Tamam, kabul. Bu sefer bir nebze daha mantıklı konuştun.
Sağol.

"Senin aksine ben konuşacak çok konumuz olduğuna inanıyorum."

Lan ben 17 yıllık abilerimle bile onlar konu açmadığı müddetçe konuşmam. Gelmiş konuş benimle diyor.

"Ne konuşmamızı istiyorsun?" Sitemli çıkan sesim hoşuna gitmemiş gibi duruyordu.

"Kendinden bahsedebilirsin."

Sanki bilmiyor.

Derin bir nefes içime çektim ve nefesimi bırakmadım. Acaba nefessizlikten ölür müydüm?
Sanmıyorum ya.

Ben işinde gücünde sessiz sakin bir insandım. Neden hep beni buluyorlardı?

Her şey beni bulurken abilerimin hâlâ beni bulamaması ve aradan dört saatten fazla zaman geçmiş olması beni gittikçe endişelendiriyordu.
Birde organlarımı almak istese, gerçek ailem mafya olsa o yüzden beni kaçırsa falan neyse. Adam bildiğin seni gördüm, beğendim kaçırdım diyor.

Akıllısı beni bulmaz ki zaten. İşte zıt kutupların birbirini çekme olayı...
Zeki olduğunu mu kastettin?
Senin aksine.

"Ben bahsedecek daha güzel bir konu buldum." Gözleri merakla parlarken cümleme devam etsem mi diye bir tereddüte düştüm.

"Söyle lütfen."

"Beni ne zaman bırakacağın hakkında konuşabiliriz mesela."

Bunca yıllık hayatımda öğrendiğim bir şey varsa o da şudur; bir konuda tereddüt ediyorsan devam etme.

Bu felsefem en çok şimdi geçerlilik kazanmıştı. Çünkü öfkeyle bakan gözleri ve sıkmaktan parçalara ayırdığı viski bardağı, beni de bir eline geçirirse bardaktan daha beter hâle getireceğini  söylüyordu.

Aniden ayağa kalkıp elindeki cam kırıklarını yere fırlatmasıyla koca bir siktir çektim.Tabii içimden.

"Asla. Anladın mı asla. Sen beni çıldırmak mı istiyorsun Freya? Seni bırakacağımı nasıl düşünürsün?"

Valla dümdüz düşündük işte.

Harbi dümdüz düşünmüştüm. Ayrıca içimi rahatlatan bir diğer konu 'Asla' denilen konuların muhakkak gerçekleşiyor olmasıydı.

Yani kurtuluşum yakındır.

Bu deli bir ileri bir geri giderken deponun kapısı hızla açıldı. Öfkeli bakışları kapıya dönerken içeriye takım elbiseli bir adam girdi.

"Efendim, Bera Reha Bey buradalar. Sanırım öğrenmiş."

Bera Reha Bey? Öğrenmiş?

Her zaman olduğu gibi yine olaya Fransız kalmıştım. Ama içimdeki ses benimle alakalı olduğunu haykırıyordu.
Ben haykırmıyorum lan!
Sensin o sensin.

"Sikeyim!" Yanında duran tekli koltuğu aldığı gibi fırlattı.

Hulk mübarek.

Ben demiştim abi. Bir kere fırlatan bir daha fırlatır. Koltuk hızla bana doğru gelirken son anda geri çekilmemle, gözlerim beni çeken kişiye döndü.

Tam olarak bir déjà vu yaşadığım için şaşırmam pek mümkün olmadı. Çünkü
karşımda, geçen gün kafede kolumdan çekiştiren adam duruyordu.

Yeşil gözlerine tuhaf tuhaf bakarken öylece kalmıştık. Derken... Büyük bir bağırış koptu. Bu beni kaçıran adamdan gelmişti.

"Çek lan elini!" Reha Bey dedikleri adam bu olsa gerek, hâlâ elini çekmemişti. Elini benden ayırmadan arkasına çekti ve önümde siper oldu.

"Seni öldürmemem için tek bir sebep söyle Mengü Mir!"

İşte bu sonunda adını öğrendim. Ölümsüz anlamına gelen Mengü, bu cümlede çok abes durmuştu.
Mir de soyadı herhalde diye düşünürken ortalık iyice kızışmıştı.

Mir hızla Reha'nın üstüne atlarken öylece bakıyordum. Reha elini elimden çekmek konusunda geç kaldığı için Mir'in yumruğunu yakalayamamıştı.

Suratına okkalı bir yumruk indiğinde sendelemişti. Mir hızla elimden tutup kendine çekmişti. Düşme tehlikesi atlatırken Reha boşta kalan elimden tutup kendisine çekti. Ben ikisinin arasında oyuncak bebek gibi dururken deponun kapısı büyük bir gürültüyle tekrar açıldı.

İçeri girenleri gördüğümde derin bir nefes aldım. Abilerim ve Ahi kapının önünde, karşılaştıkları bu tuhaf manzaraya bakıyordu. Arkalarında bir ordu barındırdıklarını görünce daha bir rahatladım. Ama Mir hızla beni kendine çekti ve arkasında duran adamlarına önümde kalkan olmalarını emretti.

"Mengü bırak kardeşimi!" Öfkeyle bağıran Yalçın'a döndüğümde elinde tuttuğu silah mafya olma olasılıklarını arttırmıştı.
Önümdeki adamların izin verdiği müddetçe hepsinde gözlerimi gezdirdim ve eli boş olan kimseyi görmedim.

Öyle ki Ahi'nin elinde bile silah vardı. Ahi'yle göz göze geldiğimde, dudaklarını oynatarak 'Korkma' dedi.

Zaten korkmuyordum ama bunu bir de Ahi'den duymak beni son derece rahatlatmıştı.

"Yolun sonundasın Mengü." Bera öylesine umursamazca konuşmuştu ki Mir yerine ben korkmuştum.

Mir kafasını aynı umursamazlıkla salladı."Yeni bir yolun başlangıcındayım."

~~~
Selamlar

Karakterlerimizin adını öğrendik. İsimler çok içime sindi. Aralarında ayrım yapamadım. O yüzden ikişer tane isimleri var pqkalwpzo

Daha net olması için bir daha açıklayayım.

Mengü Mir: Kızımızı kaçıran şahıs. Nedensiz bir şekilde içim çok ısındı. Sizin düşüncelerinizi de öğrenmek isterim.

Bera Reha: Kafedeki diğer adam. Buna da hiç ısınamadım. Ama sizin görüşlerinizi merak ediyorum.

Yani karakterlerin iki ismi var ve bu soyadları değil.

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Kısa bir bölüm oldu sanırım.

Yazım yanlışları varsa affola.

Bir sonraki bölüme kadar mutlu kalın.♡

Freya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin