-35.bölüm-

141 17 3
                                        

"Ben bunca acı çekerken sen neredeydin Turgut Karalı?"

Eda'dan...

Yalı'da yoğun ve titiz bir çalışma vardı türlü türlü yemekler ve tatlılar yapılıyor, alkolsüz içecekler ise dolapta soğutuluyordu.

"Güney, sence sakince konuşabilecek miyim?"

"Yaparsın, yaparsın ben sizi baş başa bırakacağım, yemekten sonra bahçeye çıkacağım haberin olsun."

"Herşey için teşekkür ederim, iyi ki varsın Güney."

Tam doktor'un yanından ayrılacakken bileğimi tutup durdurmuştu şaşkınlıkla ve soru sorarcasına yüzüne baktığımda bileğimi bırakıp sanki çok önemli birşey demek için kendini toparlarcasına derin bir nefes almıştı.

"Bir sorun mu var?"

"Eda, sen ve ben bir hasta doktor'dan çok daha fazlasıyız biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum ama bu durumun adını koyamıyorum doktor."

"İzin ver ben koyarım bu durumun adını."

"Nasıl yapacaksın?"

"Yarın, başbaşa bir yere gideceğiz korumalar olmadan."

Bir kaç adım Doktor'a yaklaştım ve ellerimi göğüsüne yaslayıp omuzlarına doğru ilerlettim ve doktor'un gözlerine bakıp konuştum.

"Güney, içeri geçelim."

Öksürerek kendimi toparladım ve hızla ellerimi çekip ağır adımlar ile Yalı'ya girdim.

Hizmetli ablalar işlerini çoktan bitirip gitmişlerdi geriye sadece yalı'nın kahyası ve bahçede ki korumalar kalmıştı...

Bahçeden gelen araba sesi ile derin bir nefes aldım ve heyecandan dolayı terlemiş olan ellerimi altımda ki midi boy olan eteğe sürttüm ardından kapıya doğru ilerleyip kapıyı açtım ve bekledim.

Araba farından dolayı yüzünü seçemiyordum ancak iri cüssesi biraz şaşırmama neden olmuştu ben daha küçük kilolu bir adam beklerken gayet fit birisi çıkmıştı hızla kendimi toparladım ve yüzümü ifadesiz tutup bekledim.

Korumalar arabayı alıp garaj'a götürdüğünde babam olan Turgut Karalı'da elinde beyaz güller ile gelmişti.

Nezaket gereği gülleri aldım ve elim ile içeri geçmesini işaret ettim o ise sarılma gibi bir girişimde bulununca bir kaç adım geri gidip hayal kırıklığı ile yüzüne baktım, ellerini indirmiş ve suçlu bir çocuk gibi kafası önde içeri girmişti.

Gözlerim dolduğunda kendimi sıktım ellerim yumruk olmuş tırnaklarım avuç içlerimi kesiyor keskin bir sızı bırakıyordu ancak içimde ki çocuğun acı dolu çığlığı elimde ki kesikleri sönük bırakıyordu.

Güllere baktığımda bembeyazlardı gülümsedim ve burnumu yaklaştırıp kokusunu içime çektim ve gülümseyip gözlerimi araladım ardından gülleri bir vazoya koyup yemek salonuna ilerledim.

Güney ile Turgut bey çoktan geçmiş ve oturmuşlardı ben geldiğimde ikisi de bana bakıp gülümsemişti.

Güneyin gülümsemesine karşılık verdim ve Turgut bey için ise zoraki bir gülümseme bırakıp yerime oturdum ağır bir sessizlik hakimdi çatal bıçak sesleri ortamda yankı buluyor kimseden çıt çıkmıyordu...

Çatal ve bıçağı bırakıp arkama yaslandım ardından Babam olan Turgut bey'e bakıp sessizliği bozdum.

"Güney bize müsaade eder misin?"

Babam olan adamın gözleri hızla benim gözlerim ile çakıştığında ağzında ki lokmayı yutup arkasında yaslandı ve Güney'e sanki "herşey yolunda" der gibi başını sallamıştı.

Güney yemek odasından ayrıldığında yerimden kalkıp tam karşısına oturdum ve gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Ben bunca acı çekerken sen nerdeydin Turgut Karalı?"

"Özür diler-..."

Ağzımdan kaçan alaylı kahkaha ile gözlerim de dolmuştu hızla kendimi toparladım ve konuştum ancak sesim titrek çıkmıştı.

"Özür dilemek için çok geç oldu, küçüklüğümden beri her acı çekişimde Handan Yardımcı senin gidişinden beni sorumlu tuttu."

"Biliyorum, sizi korumak için ayrıldım ancak ben seni annenden koruyamadım kızı-..."

"Ne sen, Ne de o Handan Yardımcı ikinizde ebeveyn olmamalıydınız yeni ailen de yaptığın çocuk neydi adı?"

"Tugay."

"Onun adına üzülüyorum, senin gibi korkak bir babası var."

Yüzüne baktığımda gördüğüm o enkaz bana karanlık odada ki küçük Eda'yı hatırlatmıştı öfkeliydi bana, öfkeliydi Turgut Karalı'ya...

"Biliyor musun çevremde ki çocuklar Babalarına çeşitli kaprisler yaparken ben sadece izledim ve gülümsedim ama gece olduğunda inleyerek ağladım, yalvararak ağladım, Allah canımı alsın diye yalvardım ben, küçücük yaşımda, sonra ağladığımı duyan Handan Yardımcı beni karanlık odalara kapattı, ağır eğitimlere zorunlu kıldı, kick boks için zorladı, ben hocalarımdan küçücükken dayak yerken kahve içerek izledi beni, sonra ne oldu biliyor musun?"

Karşımda duran adam gözleri ağlamaktan kıp kırmızı olmuştu ve durmamı istercesine elini kaldırmıştı ancak ben susmayı devam ettim ve yerimden kalkıp yanına ilerledim.

"Sakatlandım, topal kaldım, sol baldırım da ağır ezilmeler oluştu en son maçım da Bulgaristan'da sakatlandım, ben ağzım yüzüm kan içinde yerde yatıyordum rakibim ise bana acımadan vuruyordu, normal bir Anne gelip durdurur değil mi? ama hayır Handan Yardımcı yüzünde ki memnuniyetsiz ifade ile terk etmişti maç yaptığım salon'u."

Konuşmam bittiğinde eteğimi kaldırdım ve sol baldırımı açıp o maçtan hatıra kalan morluğu gösterdim...

"Bu sadece bedenimde kalan yara, ruhumdaki yaraları görmeye, dinlemeye bir 25 yılın var mı Turgut Karalı?"

Sessizlik ile cevap verdiğinde gülümsedim ve başımı sallayıp gülümsemeyi kahkahaya çevirdim ardından dirseklerimi masaya yaslayıp konuştum.

"Ben de öyle düşünmüştüm, şimdi terk et bu evi, ben ne senin, ne de o Handan denen hasta ruhlu kadının, kızı değilim!"

Enkaz gibi olan koca Turgut Karalı masadan kalkıp ağır adımlar ile evi terk ettiğinde, çığlık çığlığa ağlamıştım.

Bunca zamandır içimde yanıp tutuşan bu öfke gün yüzüne çıkıp insanları kırıp parçalıyordu...

BAĞIMLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin