9

578 58 13
                                    

Ayağımı üzengiye yerleştirirken olabildiğince acemi gözükmeye çalışıyordum. Lalisa kibar şekilde belimden tutarken acemi gözükmek çok da zor olmuyordu. Çünkü eminim ki dokunuşunun yarattığı heyecan hiçbir şey bilmiyormuşum gibi gözükmeme sebep oluyordu.

İlk binicilik dersimizdi. Ben aslında çocukluktan beri en iyi arkadaşlarımdan biri olan beyaz atımın üzerindeydim ama sanki onu yeni görmüş gibi davranıyor, en ufak hareketinde korkuyormuş gibi rol yapıyordum. Lalisa tüm hareketlerimi kibar bir gülümsemeyle bazen de hafif bir kıkırtıyla izliyordu.

Nedense yalnız kaldığımızda bir anda konuşmaya başlayacağı yanılgısına kapılmıştım ama elbette ki böyle olmamıştı. Lalisa bakışlarıyla bir şeyler anlatmaya çalışmaktan öteye gitmiyordu. "Elini şuraya koy" veya "dik dur" gibi komutlar vermek yerine bunları kendi elleriyle yapmamı sağlıyordu.

Sessizlik kesinlikle alışkın olduğum bir şey değildi ama tuhaf şekilde rahatlatıcıydı belki de bu sessizliği Lalisa'yla yaşadığım için böyle hissediyordum ama uzun zamandan sonra ilk defa ruh halimi "huzurlu" olarak tanımlayabilirmişim gibi geldi.

Geniş ormanda sessizce atlarımızı sürerken benden biraz önde giden Lalisa'yı izliyordum. Dennis onu bir esir olarak tanımlasa da hareketlerindeki zarafet görmüş geçirmiş biri olduğunu düşündürüyordu. Küçücük bir şeyi bile incitmekten çekinir gibi bir hali vardı. Sürdüğü atın yelelerini sevgiyle okşaması bunu gösteriyordu, sanki ona teşekkür edermiş gibi bir hali vardı.

Konuşmama sebebinin arkasındaki büyük travmayı hem merak ediyor, hem de onu bu kadar inciten gerçeği duymak istemiyordum. Zaten Dennis'e sormadığım sürece bunu bilmem mümkün değildi buna da kesinlikle niyetim yoktu.

Sessiz sürüşümüz devam ederken birlikte geçirdiğimiz her anın tadını çıkarmaya odaklanmıştım. Etraftaki çiçek kokuları bile bugün sanki daha yoğundu, hatta güneş her zamankinden çok parlıyordu emindim.

Lalisa bir anda durdu ve pelerinin içinden eski bir matara çıkarıp gülümseyerek bana uzattı. Normalde herhangi birinden yiyecek veya içecek almam yasaktı ama matarayı uzatan narin elleri reddetmek aklımın ucundan bile geçmedi, suyu minnettar şekilde kabul ederek hiç susamamış olsam da içtim.

Tam o sıralarda uzun otların arasındaki bir hareketlilik atımın huzursuzlanmasına sebep oldu, daha ne olduğunu anlayamadan atım korkuyla şaha kalkınca yaklaşan şeyin bir yılan olduğunu anladım.

Yavaşça boynunu okşayarak onu sakinleştirmeye çalıştım bu esnada dizginlere sıkıca tutunmuş ve bedenimi sağlama almak için atın gövdesine iyice yapışmıştım.

Dizginleri kontrol ederek atın yönünü diğer tarafa çevirdim. Yılan görüş aşısından çıktığında sonunda sakinleşmişti. Derin bir nefes alarak üzerine eğildim.
"Aferin kızım."

Bu sırada Lalisa olan biteni şaşkınlıkla izliyordu. Gözlerim şaşkın bakışlarıyla buluşunca kendimi ele verdiğimi anladım. Korkup şaha kalkmış bir atı sakinleştirmek bir aceminin başarabileceği bir şey değildi, bir aceminin böyle bir durumda atın üzerinde kalması bile mümkün değildi.

Utanç dolu bakışlarla başımı önüme eğdim, ne olursa olsun yalan söylemiştim ve Lalisa'nın bana kızacağını hissediyordum.

Saniyeler sonra tereddütle başımı kaldırıp Lalisa'nın tepkisini ölçmek için yüzüne baktım.

Kocaman, samimi bir gülümseme vardı yüzünde öfkeden ise eser yoktu. Bir süre sonra gülümsemesi içten bir kahkahaya dönüştü. Kendimi tutamayıp kahkahasına ben de katıldım, kendimi daha ilk günden ele vermek tam bana göre bir hareketti.

Bir süre karşılıklı gülüştükten sonra Lalisa atının dizginlerini eline aldı ve başıyla ilerideki büyük ağacı işaret etti. "Oraya kadar yarışalım" demek istiyordu, gülümseyerek başımı salladım. Bu bizim ilk sırrımız olacaktı.

Queen's Wish |jenlisa Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin