35

415 41 9
                                    

Yolculuğun ilk iki haftası sıkıcı derecede olaysız geçmişti. Yanıma aldığım tüm kitapları bitirmiştim, güverteden izlediğim manzaralar tekdüze hale gelmişti, hatta yemek için saraydan yanıma aldığım aşçı yamağının yemekleri de gitgide lapa gibi tatsız ve sıradan olmaya başlamıştı.

Saray entrikalarıyla boğuştuğum aylardan sonra sessiz sakin geçen bu yolculuk cehennem azabı gibiydi. Sürekli denizde olmak hiç de hayalimdeki gibi değildi.

Heyecanlı olan tek kısmı durduğumuz limanlarda yaptığım küçük alışverişlerdi. Lalisa'ya her limandan bir hediye götürmeyi planlıyordum. Genelde kendim yapmıyordum ama görevlendirdiğim kişinin isteğim üzerine ne getireceğini beklemek durağan saatlerden sonra en büyük zevkimdi. Limanda durduğumuzda tayfalardan birinin eline birkaç altın tutuşturuyor ve gördüğü en güzel dükkandan küçük bir hediye getirmesini söylüyordum.

Özlediğim heyecan yolculuğun üçüncü haftasında beni buldu, ancak hiç de istediğim şekilde bir heyecan değildi bu.

Son limanda aldırdığım incili bir saç tarağını elimde döndürüp duruyordum ki kamaranın kapısı ısrarla çalınmaya başladı.

"Kraliçem!"

"Evet, girin lütfen."

"Girmesem daha iyi kraliçem..."

"Sorun nedir?"

"Aşçınız Ae-Cha... dün geceden beri sürekli kusuyor, en son gittiğimiz kasabada da salgın olduğu söyleniyordu."

"Hasta mı yani?"

"En kısa zamanda bir doktorun bakmasını sağlayacağız kraliçem."

"Peki, ben ne yapacağım?"

"Siz en iyisi şimdilik kamaradan çıkmayın."

Ae-Cha'nın sadece zehirlenmiş olduğunu umuyordum ama hepimiz her gün ve her öğün aynı şeyleri yiyorduk.

"Başka kötü hisseden var mı?"

"Ae-Cha'nın kamarayı paylaştığı zavallı kız da oldukça halsiz gözüküyor kraliçem. İkisinin de doktor görene kadar oldukları yeri terk etmemelerine karar verdik."

Denizciye teşekkür ettim ve başımı yastığa gömerek derin bir iç çektim. Gemide hasta olmaması gereken en önemli kişi belki de hasta olmuştu. Yine de bu ihtimali hala kör bir iyimserlikle reddediyordum.

"Lalisa beni bekliyor, gerekirse bu kamaradan dışarı tek adım atmam ama oraya sağlam gideceğim."

Yine de bir süreliğine aç kalacak gibi gözüküyordum işte yokluğundan yakındığım "heyecan" boğazıma ellerini sarmış beni kıskıvrak yakalamıştı.

Ne dilediğime dikkat etmem gerekirdi.

...
1 hafta sonra
Kapım tıklatılınca alnımdaki terin yastığımın kılıfına akmasına izin verdim.
"Buyrun?"

"Kraliçem, yemeğinizi kapıya bıraktım."

"Teşekkür ederim."

"İyi haberi vermeden gitmeyeyim, birkaç günlük yolumuz kaldı kaptan 3 güne varacağımızı söylüyor."

"Harika, teşekkür ederim."

Yerimden doğrulmaya çalıştım, kapıyı açıp yemeği almam gerekiyordu. Açlıktan ölüyordum çünkü doğru düzgün yemek yemeyeli günler geçmişti. Ae-Cha'yı ve arkadaşını daha 4 gün önce kaybetmiştik. Ölmeden önce doktor kolera olduklarını onaylamıştı.

Ancak kalkamıyordum, üzerimde bir kayanın ağırlığı vardı sanki kendimi tüm gün okyanusta boş yere kulaç atmış kadar yorgun hissediyordum. Oturur hale gelmeye çalışırken içinde hiçbir şey olmayan midemi bir anda kusarak daha da boş hale getirdiğimde gerçeği inkar etmenin hiç de gereği yoktu.

Salgına yakalanmıştım. Sebebi hasta olan aşçının yaptığı yemekleri yememdi büyük ihtimalle ve eğer durum buysa geminin hepsi er ya da geç hastalıktan kırılacaktı.

Queen's Wish |jenlisa Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin