30

437 38 15
                                    

Saraydaki küçük çocuklara İngilizce öğreten Bayan Monroe elindeki bezle sürekli burnunu siliyor ve sinirlerimi zorluyordu.

Dakikalardır ağlamasının dinmesini ve benimle konuşmasını bekliyordum ancak kadın kendini bir türlü toparlayamamıştı. Ona kızamazdım, belli ki ciddi bir problemi vardı ancak bu hali gerilmeme yol açmış ve beni korkutmuştu.

"Kraliçem....Kral Dennis'i hiçbir yerde bulamadım o yüzden sizi rahatsız ettim...affedin..."

Sabahın köründe yataktan sıçrar gibi kalkmama sebep olan kadına bakmayı sürdürdüm. Daha güneş bile doğru düzgün tepede değilken görevlilere haber vermiş onların itirazları karşısında adeta kendini paralayarak beni uyandırmaları için onları ikna etmişti.

"Sorun değil Bayan Monroe, şimdi söyleyin lütfen...neyiniz var?"

"Ben..." ikinci bir ağlama dalgasına kapıldı. Sabrım tükenmeye başlamıştı.
"Ah, ona bir şey olursa ne yaparım..."

Gözlerini zar zor açan görevliden bir bardak su getirmesini istedim. Bayan Monroe sakinleşmedin doğru düzgün konuşacak gibi gözükmüyordu.

Görevlinin anında getirdiği kadehi dudaklarına götürüp suyu içtikten sonra biraz daha rahatlamış gibiydi. Derin bir nefes alıp yüzünü sildikten sonra dikleşerek konuya girdi.
"Kraliçem biliyorsunuz tüm ailemi İngiltere'de bıraktım. Yıllardır sarayda hizmet veriyorum ve bundan gurur duyuyorum ancak evde bıraktıklarım..."

Gözleri anında dolmaya başlamıştı.
"Annem çok hasta. Londra'nın merkezinde köhne bir kulübede oturuyor ve onlara para göndermem mümkün olmuyor, koşulları iyi değil sizin anlayacağınız..."

Onu ilgiyle dinledim, benden ne isteyeceğini anlamamıştım ama yine de cümlesini devam ettirmesi için sabırla bekledim.

"Kraliçem, gece saatlerinde annemin salgına yakalandığını belirten bir mektup aldım!"
Coşkuyla söylediği bu cümleye gözyaşları eşlik etmişti. Elindeki buruşmaya yüz tutmuş kağıdı elime tutuşturdu.
"Bakın..."

Sayın Bayan Monroe,
Annenizin Londra'da ve tüm İngiltere'de hızla yayılan kolera hastalığına yakalandığını üzülerek haber vermek zorundayım. Bakımı için elimden geleni yapmaya hazırım ancak maddi durumum onunla kalmaya ne kadar süre el verir bilemiyorum. Umarım bu mektup elinize zamanında ulaşır...
-Agatha

"Agatha annemin bakıcısı..." diye açıkladı Bayan Monroe ancak onu duymuyordum. Gözlerim "İngiltere" , "Londra" ve "kolera" sözcükleri arasında dönüp duruyordu. Bir bıçak yutmuşum gibi acıyan boğazımı hiçe sayarak yutkundum ve korkuyla sordum.
"Bu salgın ne zaman başlamış?"

"Bilmiyorum," dedi Bayan Monroe bir süre düşündükten sonra.
"En az 1-2 ay olmalı,mektup en erken o zaman ulaşır."

Zor da olsa konuşmaya devam ettim ama gözümün önünde siyah cisimcikler uçmaya başlamıştı bile.
"Ne...ne istiyorsunuz Bayan Monroe?"

"Annemin yanına gitmek istiyorum kraliçem..tabii uygun görürseniz. Belki de cenazesine yetişebileceğim ancak."

"Git...gidebilirsin."
Bir an önce yalnız kalmak istiyordum, bayılacak gibiydim. Bayan Monroe'ya verdiğim izni tekrarladım ve olabildiğince kibar bir şekilde yalnız kalmak istediğimi belirttim.

Bayan Monroe özür diledi ve binlerce kez teşekkür ederek taht odasını terk etti.

Midem bulanırken odama doğru koşar adım yürümeye çalıştım. Başım dönüyordu,boğazım kupkuruydu ve bir anda yığılacak gibi hissediyordum.

Yastığımın altından Lalisa'nın gönderdiği son mektubu aldım. Tekrar tekrar okudum. Hastalığa dair hiçbir şey yazmıyordu. Önceki mektuplarda bahsetmişti belki de ama dikkat etmemiştim. Yatağımdan kalkıp yerde duran küçük sandığa doğru ilerledim. Eski mektupları teker teker baştan okuyacaktım.

Sandığın anahtarını sakladığım yeri hatırlamıyordum. Gerginlik beni tamamen ele geçirmişti. Titreyen ellerimle sandığı kucağıma koydum, kapağı aralık gözüküyordu. Kilitli değildi ve bu çok tuhaftı kilitlediğimden emin olmadan asla odadan çıkmazdım.

Korkuyla kapağı kaldırdım, ne göreceğimi az çok tahmin etsem de belki de kapağı ben açık unutmuşumdur diye düşünerek kendimi yatıştırmaya çalışıyordum.

Kapağı açtım. Sandık boştu. Tüm mektuplar gitmişti.

Queen's Wish |jenlisa Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin