36

368 34 1
                                    

3 gün sürmesi beklenen yol şansımızın yaver gitmesiyle yarısına inmişti. Doğa ana geminin içindekilere olmasa da gövdesine merhametli davranmıştı.

Kendimi halsiz hissetmemin üzerinden daha bir gün geçmişti ki vücudumdaki her şey çok daha büyük bir savaşa sürüklenmeye başlamıştı. Gece ağrıdan uyuyamamıştım ve sürekli susuz hissediyordum. Şüphesiz şekilde hastaydım ama bunu gemidekilere belli etmemek için elimden geleni yapıyordum. Eğer hasta olduğum anlaşılırsa doktor bulmak için çok uzun vakit kaybedecektik.

Zaten hala hastalık belirtisi göstermeyen kişi sayısı bir elin parmağını geçmiyordu.

Yarım günden az yolumuzun kaldığı bir anda kapım çalındı. Bana sürekli haber getiren denizciydi bu.

"Kraliçem neredeyse varmak üzereyiz, istediğiniz bir şey var mı?"

Sesimin yorgun çıkmamasına özen gösterdim.
"Hayır, teşekkür ederim. Biraz uyuyacağım, geldiğimizde bana haber verir misiniz?"

"Elbette! İyi dinlenmeler majesteleri."

Adamın deri ayakkabılarının tok sesi yavaşça uzaklaşırken tekrar çarşafın altına girdim. Buzlarla dolu bir çölde gibiydim. Bir yandan deli gibi terlerken bir yandan da titriyordum. Tenimde soğuyan ter damlaları buz kütleleri gibi beni yatağa yapıştırıyordu. Uyumam gerekiyordu, olabildiğince toparlanmalıydım.

Yarım saat sonra ter içinde uyandığımda kapının tıklatıldığını duydum, çorba gelmişti. Bu toparlanmam için iyi olabilirdi. Çorbayı içeriye bırakmak isteyen görevliyi reddettim, kimseyi hasta etmeye niyetim yoktu.

Güçlükle ayağa kalktım. Ayaklarım zincirlerle yatağa bağlanmış gibiydi. İleri doğru yaptığım her harekette bir güç beni geriye çekiyordu. Kapıyı açıp yere eğildiğimde kemiklerim teker teker kırılıyor gibi hissettim, doğrulmam mümkün olmayacaktı sanki. Tepsiyi önüme çekip kapıyı kapadıktan sonra çöktüğüm yerde çorbayı yemeye çalışmaya karar verdim.

Kaşık titreyen elimden kayıyordu ve görüşüm de bulanıklaşmıştı. Bir kaşık bile olsa yemek zorundaydım çünkü tepsiyi karşımda görünce uzun zamandır bir şey yemediğimi fark etmiştim.

Kaşığı güçlükle ağzıma götürürken çorbanın yarısını dökmüştüm bile. Yine de kalanı yutup içimi ısıtmasına izin verdim. Tadını dilimde hisseder hissetmez yüzümün ekşimesi bir oldu. Aşçımız öldüğü için yemeği denizciler yapıyordu ve kaşıktaki şey tuzlu sudan çok da farklı değildi. Yine de kendimi yemeye zorladım, arada bir küçük lokmalarla ekmek yiyordum.

Zar zor birkaç parça ekmek ve biraz çorba içtikten sonra işin zor kuşamı başlamıştı, yatağa dönmem gerekiyordu ancak yerimden doğrulabileceğime inancım sıfırdı.

Dizlerimi tutarak hafifçe ovaladım, kalkmalıydım. Uyuyup enerji toplamam gerekiyordu. Böyle terler ve üşürken üstelik kemiklerim kırılırcasına ağrıyorken yerde uyuyamazdım.

"Hadi Jennie..." diye mırıldandım kendi kendime.
"Lalisa bekliyor."

Güç bela ayağa kalktım ve kendimi bir kez daha yatağa bıraktım. Bir saat olsun uyuyabilsem yetecekti, gözlerimi kapadım. Zonklayan başımı ve alnımdan sel gibi akan terleri düşünmemem gerekiyordu.

....
"Kraliçem..."
Aynı denizcinin sesiydi bu, her zaman kapıma gelenin sesi.
Gözlerimi aralamaya çalışırken cevap vermediğim için kapıyı tıklattı.
"Kraliçem, umarım rahatsız etmiyorumdur."

"H-hayır. Buyrun, ne oldu?"
Sesim ürkek bir kuş gibi cılız çıkıyordu, acaba kaç saat uyumuştum.

"Limana ulaştık kraliçem, ancak gelir gelmez elimize ulaşan mektup çok da iç açıcı haberler getirmedi."

O anda geminin hareket etmediğini fark ettim. O mide bulandırıcı sallantı nihayet sona ermişti.
"Ne haberi?"

"Kaptan iskeleye basar basmaz bir postacı çocuk bu mektubu getirdi, izninizle size vereceğim."

"Ah, kısaca ne yazdığını söylemen mümkün mü? Şu an pek uygun değilim."

"Elbette efendim."
Bir an duraksadıktan sonra ince bir endişe sezilen sesiyle konuşmaya başladı.
"Efendim, ulaşmak istediğimiz kurum kapatılmış. Mektupta kurumdaki öğrencilerin neredeyse hepsinin hastalığa kurban gittiği yazıyor. Bu yüzden eğitime uzun bir süre ara verilmiş. Şu an orada kimsenin olmadığı söyleniyor."

Alnımdan bir kez daha terler boşandığında bu sefer hastalıkla ilgili olmadığını biliyordum.

"İsterseniz birkaç gün dinlenip tekrar yola çıkabiliriz"

Söylediği cümle kısa bir süre içinde kafamda kaç kez yankılanmıştı bilmiyordum. Dediği şeyin anlamını düşünmek bile istemiyordum. "Lalisa bekliyor" diye tekrar ettim içimden. Beklediğini biliyordum.

"Hayır," dedim bünyemden beklemediğim kadar güçlü bir sesle.
"Hayır gidelim, hemen hazırlanıyorum."

"Emin misiniz kraliçem? Mektupta kimsenin kalmadığı...."

"Gidelim lütfen."

Queen's Wish |jenlisa Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin