Daha duyduğum ilk anda gözlerimin açılmasına sebep olan, tanımadığım ama tuhaf şekilde bildiğimi hissettiğim sesin sahibinin Lalisa olduğunu biliyordum. Duyduğum en güzel sesti belki de ve beni hayata bağlamıştı, hem de öleceğimden emin olduğum bir anda.
Daha sonra tekrar bayılmıştım gerçi, ama gözlerimi bir kez daha açtığımda tanımadığım bir odada tanıdığım bir sıcaklıkla birlikte yatakta uzanıyordum.
Alnıma konulan ıslak bezi tutan elleri görmek için gözlerimi araladım. İçimdeki tüm güzel hisleri harekete geçiren ve kalbime kimsenin dokunmadığı gibi dokunan o kız yine telaşla bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Lalisa, benim Lalisa'm.
Gerçek olduğuna inanamadığım bu ana nasıl geldiğimizi bilmiyordum, sorgulamıyordum da. O kadar memnundum ki hasta bile hissetmiyordum artık. Şu an koskoca bir ülkeyi kasıp kavuran bir hastalıkla boğuştuğumu bana hatırlatsalar sadece gülerdim herhalde.
Ama bitkinliğim vücudumun hala savaş içinde olduğunu söylüyordu bana. Hala konuşmaya gücümün olmadığını hissediyordum. Lalisa başımda pervane gibi dönerken küçük bir tebessüm etmekten öteye gidememiştim.
Bakışlarımız ilk kez o tebessüm anında buluştu, gözlerimi açık görünce bir anlığına büktüğü dudakları kocaman bir gülümseme şeklini aldı. Bir anda gözlerini sildi ve yanıma yaklaştı. Gülümseyerek elini alnıma koydu ve yanımda çöktü.
"Merhaba," dedi sade bir şekilde. Bir anlığına bayılmak üzereyken duyduğum sesin bir hayal olduğunu düşünmüştüm ama hayal değildi, o ses gerçekten Lalisa'nın sesiydi. Artık konuşuyordu.
Gülümsedim. İçimden mutluluktan deliler gibi dans etmek ve ona sıkıca sarılmak geçerken yapabileceğim şeyin en fazla gülümsemek olması acı olduğu kadar komikti de.
Elini alnımdan çekip sevecen şekilde yanağıma koydu ve yüzümü okşamaya başladı.
"Karşımda durduğuna inanamıyorum."Katıldığımı belirtmek için başımı salladım. Gülümsemesi daha da büyüdü.
"Konuşacak çok şeyimiz var değil mi?"Onu bir kez daha onayladım, yüzüme farkında olmadan bir gülümseme yayılmıştı.
"O zaman bir an önce iyileşmelisin!"
Arkasında duran tepsiyi dizine yerleştirip içindeki çorbayı bana yedirmeye başladı. Buraya gelirken kurduğum en iyi senaryo onun hasta olması ve benim ona bakmamdı ama tersini yaşıyorduk, hayat gerçekten garipti.
Çorba içimi ısıtmıştı ve bana sanki güç vermişti, belki de olay çorbada değil de onu yedirendedir diye düşündüm.
Birkaç kaşık içtikten sonra hafifçe doğrulmaya başlamıştım.
"Sesin çok güzel," dedim zayıf bir sesle. Konuşacak gücü bulduğuma ben de inanamamıştım.Konuştuğumu duymasıyla onun da gözleri büyüdü.
"Ne dedin?" diyerek kulağını yüzüme yaklaştırdı.Gülümseyerek tekrar ettim, duyduğu şeyle beraber yüzüne bir gülümseme yayılmıştı.
"Şaşırdın değil mi?"Başımı salladım.
"Her şeyi anlatacağım," dedi utangaç bir gülümsemeyle.Sabırsızlıkla bekliyordum. Onu saatlerce dinleyebilirdim hatta günlerce. Bana mantıklı bir şeyler anlatmasına bile gerek yoktu. Rastgele kelimeler söylese bile dinlerdim, seve seve yapardım bunu.
Birkaç saat önce öleceğimi düşünürken şimdi yaşamın en tatlı zirvesindeymiş gibi hissediyordum ve bunun tek sebebi karşımda duran bu utangaç kıza duyduğum derin aşktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Queen's Wish |jenlisa
FanfictionBir krallığa hükmetmeye hazırlanan Jennie henüz kendi kalbine bile hükmedemediğini fark etmişti.