"Sıra sende" dedim Yoon'a kötücül bir bakış atarken.
Başını kaldırıp bakışlarıma karşılık verdi. İtici özgüveni ortadan kaybolmuştu ancak hala fazlasıyla küstah gözüküyordu. Bacakları korkudan titriyor olmasına rağmen kaşlarını çatarak bakmaktan geri kalmıyordu.
"Senin cezanı kraliçen olarak ben vereceğim elbette."
Sözlerime yanıt vermedi, aynı bakışı sürdürmekle yetinmekten başka şansı yoktu.
"Öncelikle," dedim tahtımda dikleşirken.
"Bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün ihanetlerini halkın önünde açıklayacaksın, elbette halk buna sessiz kalmayacaktır çünkü eminim ki onları bu sefalete sürükleyen şey senin parlak fikirlerindir."
Yoon çenesini sıkmaya başlamışken diğer gözler merakla dudağımdan çıkacak kelimeleri bekliyordu.
"Söylediklerini dinledikten sonra halkın her bir üyesi sana istediğini yapabilir, hiçbirine ceza vermeyeceğim."
Bir yandan görevlinin kararımı kâğıda dökmesini beklerken bir yandan da kararımın kalan kısmını kafamda cümleye dökmeye çalışıyordum.
"Eğer halkın elinden kurtulabilirsen cezanın ikinci kısmına geçeceksin."
Gözlerim kalabalık odada Chaeyoung'ı aradı. Gözlerimiz buluştuğunda fazla fark ettirmemeye çalışarak ona gülümsedim.
"Doktor Chaeyoung, krallıkta şu an kaç tane kolera vakası var?"
Chaeyoung da benim yüzümde oluşana benzer bir gülümsemeyle öne çıktı.
"Tahminen 70 civarı kraliçem," dedi beni saygıyla selamladıktan sonra.
"Onlara en iyi tedaviyi sağlamalıyız değil mi?"
Chaeyoung sözlerimin nereye gideceğini anlamaya çalışarak başını belli belirsiz salladı.
"En iyi tedavi de şu anda Avrupa'da veriliyor..."
Chaeyoung bir kez daha onayladı.
"O halde gemiyi hazırlayın, hastalarımızı İngiltere'ye göndereceğiz."
Başımı Yoon'a çevirdim.
"Bay Yoon da onlara göz kulak olacak."
O ana kadar sessizliğini koruyan Yoon ağlamaklı şekilde öne atıldı.
"Kraliçem yalvarırım, beni hastalarla dolu bir gemide ölüme terk edemezsiniz!"
Öfkeyle ayağa kalktım.
"Senin beni terk ettiğin gibi mi?"
"Ne isterseniz yaparım lütfen! Size maaş almadan danışmanlık yaparım, sarayın her köşesini temizlerim lütfen, lütfen bunu yapmayın!"
Kararlı şekilde gözlerine baktım.
"Sana sunabileceğim tek lütuf seni hemen burada öldürmek olur Yoon."
Yoon'un yalvaran suratında kara bulutlar dolaşmaya başladı. Kaşlarını tekrar çatarken kendi kendine mırıldandı.
"Seni de annenle beraber kundağındayken öldürmeliydim pislik..."
Duyduğum şeyden emindim ki yaptıklarının yarısını bile düşündüğümde bunu da yapmış olacağını tahmin edebilirdim zaten. Yine de kalbime sapladığı oku çıkarmakta zorlandım. Ağır bir cezaya çarptırılmış bir hainin sözleriydi bunlar ama doğru olduğunu biliyordum. Tahtımın kenarlarına tutunurken bir kraliçe olarak karar vermeyi değil küçük bir kız çocuğu gibi ağlamayı istiyordum.
Ancak yapamadım, tam kendimi bırakacakken gördüğüm umutlu, kahverengi gözler beni bir halat gibi sardı ve düşmemi engelledi. Dik durmalıydım. Lalisa'nın çektiği acıların bedelini ödetene kadar dik durmalıydım.
Kendime inanamadığım bir sakinlikle cümlesine karşılık verdim.
"Mırıldandığın şeyi yarın kraliyet meydanında haykıracaksın Yoon ve sürünüyor olsan da o gemiye bineceksin."
Annemin can çekişirken gördüğü son yüz olduğunu düşündüğümde karşımda dikilmesine daha fazla katlanamadım. Kararımı kesinleştirdikten sonra onu ve kalan herkesi huzurumdan kovdum. Taht odasında yalnız kaldığımızda da saatlerce Lalisa'nın dizlerinde ağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Queen's Wish |jenlisa
FanfictionBir krallığa hükmetmeye hazırlanan Jennie henüz kendi kalbine bile hükmedemediğini fark etmişti.