37

352 29 6
                                    

Gözlerimi araladım. Uzun bir koridorda iki kişi koluma girmiş halde resmen sürünüyordum. Kollarıma giren iki denizciye bakmaya bile mecalim kalmamıştı. Büyük ihtimalle bayılmıştım çünkü en son gemideki kamarada olduğumu hatırlıyordum.

"İnanın ne dediğiniz anlamıyorum!

Denizci uzun boylu yabancı bir kadına ısrarla durumu anlatmaya çalışıyordu.
"Majesteleri hasta..doktor gerekiyor."

"Dilinizi anlamıyorum bayım!"

Kadın tahammülsüz bir ifadeyle etrafına baktı.
"Hangi dil bu? Bilen var mı?"
Kimseden ses çıkmıyordu.

"Bakın bu hanımefendiyi hemen buradan uzaklaştırmanız gerek bize de hastalık bulaştıracaksınız!"

Denizci kırık bir İngilizce'yle konuşmaya çalışmaya devam ediyordu.
"Doktor, doktor gerek!"

Kadın hala daha hafif kızgın hafif de anlamadığını ele veren bir ifadeyle denizciye ve bana bakıyordu. O sırada çevirmen olduğunu düşündüğüm genç bir adam gelip denizciyle anlaşmaya çalıştı ama onun da dilimizi anlamadığı belliydi.

Tüm bunlar olurken kendime gelmeye çalışıyordum ancak tüm sesler ve görüntüler yoğun bir sisin içinde gibiydi. Ağzımı açıp tek bir kelime bile edemiyor ve hareket edemiyordum. Denizciler beni sıkıca tutmaya devam etmese çoktan yığılmıştım.

"Bu hasta kadını daha fazla burada tutamam, ne dediklerini bile anlamıyorum. Başımıza dert olmadan hepsini dışarı atın. Derhal!"

Kadının otoriter sesi karşısında herkes irkilmişti. Denizciler hala daha anlaşmak için direniyordu ama kadın çoktan kararını vermiş ve arkasını dönüp yürümeye başlamıştı.

"Efendim yeni gelen kıza haber versek? Belki o yardım edebilir."

"Çabuk ol," dedi kadın kaşlarını çatarken. Sabrı tamamen tükenmişti.

Gözlerimi açık tutmaya çalışırken aklıma dolan düşünceler olduğumdan on kat daha hasta hissetmeme sebep oluyordu. Belki de bu benim için sondu, ilk defa geleceğimi göremiyor gibi hissediyordum. Geleceğim bir yana gözlerimi açıp önümü bile göremiyordum.

"Lalisa da böyle mi hissetmişti?" Diye sordu içimdeki acımasız ses.
"Ölürken yani," diye devam etti. Susturmaya çalıştım, cevapsız bıraktım ama işe yaramıyordu. Kimsenin kalmadığını söylemişti denizci. Kabul etmeliydim. Zaten artık Lalisa'nın beni beklediğini hissetmiyordum önceki gibi.

"Belki bekliyordur ama bu dünyada değil."

Gözlerimi artık açık tutamıyordum. Bunca yolu Lalisa'yı göremeden ölmek için mi gelmiştim? Belki de böyle bir şansım hiç yoktu daha yolun başında. Belki de Lalisa öleli aylar olmuştu.

Gözlerimi kapadım. Açık tutmanın ne faydası vardı ki? Kör iyimserliğimin beni buraya kadar sürüklemesine izin vermiştim ama bu artık son duraktı. Ölüyordum, hem de bir kraliçe gibi değil savunmasız, aciz, dünyanın en aciz insanı gibi. Ülkemden uzakta, bilmediğim bir yerde, tahtı kurtlara kaptırmış şekilde ölüyordum üstelik.

Gözlerimin ardındaki karanlığı selamladım. Göreceğim tek şey bu olacaktı belki de. Kasılan bedenimi serbest bıraktım. Ölümün merhametli olmasını diledim.

Yavaş yavaş etraftaki sesler kayboluyordu. Zaten bir şey gördüğüm yoktu. Üşümüyordum da artık, terlemiyordum da. Sadece ince bir yasemin kokusu geliyordu burnuma. Sarsıldığımı hissettim, saçlarımda gezinen elleri ve yasemin kokusunun gittikçe keskinleştiğini...Çok tanıdık olan bu koku beni rahatsız etmiyordu, belki de ölüyor olduğum içindi.

Daha sonra birinin beni göğsüne bastırdığını hissettim, koku artık her yanımı sarmıştı. Ilık bir hava gibi değiyordu yüzüme. Uzun süre sonra anne kucağındaki yeni doğmuş bir bebek kadar huzurlu ve rahattım. Ölmüş ve cennet dediklere o yere gelmiş olmalıydım.

"Jennie!" dedi tanımadığım bir ses her şeyi kabullendiğim anda.

Queen's Wish |jenlisa Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin