Yastığıma terin düşmüş, bir damlası durur.
Başımı her koyuşumda kana karışır.Aşktır, kimse bilmez, kimse bilmez, bilmesi de gerekmez.
İğne atsam sana düşer, kalbim temiz.Aşktır
Gökhan TürkmenElleri ellerime çok uyuyordu. Benim büyük elimin içinde, onun küçücük eli çok güzel duruyordu.
Ellerinin dokusunu seviyordum, benimkilerin aksine pürüzsüzdü. Uzun, zarif parmakları vardı ve damarları bile gözükmüyordu neredeyse.
Benim ellerim ise daha kemikli bir yapıya sahipti, çok pürüzlü değildi ama pürüzsüz denemezdi. Damarlar, elimi sıktığımda belli oluyordu.
Birbirleri için yaratılmış iki parça gibi birleşiyordu ellerimiz.
"Ozan, ellerimizle ilgilenmeyi bırakıp kahvaltı mı etsen acaba?" Sesiyle gözlerim ellerimizden gözlerine çıktı.
Bana gülümseyerek baktığını gördüğümde ben de gülümsedim. "Sadece ellerimizin ne kadar uyumlu olduğunu düşünüyordum," dedim ve tekrar ellerimizi baktım. Baş parmağım elini okşuyordu. "Elinin elimin içinde bu kadar küçük kalması hoşuma gidiyor."
Gülümseyerek diğer elini de elime koydu. Tekrar ona baktığımda bu sefer o bakıyordu ellerimize.
"Ellerini çok seviyorum," dedi avuçlarının arasındaki elimi okşarken. "Çok güzeller, onlarla oynaması iyi hissettiriyor."
Gülümsedim. "Biliyorum, evliyken hep oynardın." Dedim.
Gözlerimin içine baktığında ellerinden birini avucumun içine alıp dudaklarıma götürdüm. Eline sürdüğü lavanta kokulu kremin kokusunu içime çekerek elinin tersine bir öpücük bıraktım.
Ellerimizi - benim için işkence olsa da - ayırıp kahvaltımıza devam ettik.
Esra'nın bahsettiği ve geldiğimiz yer gerçekten çok güzeldi. İçeride ve dışarıda, daha çok veranda denebilecek bir yerde masalar vardı. Hem saksıda bitkiler ve çiçekler vardı hem de gerçekten etrafında büyük çınarlar ve çiçekler vardı.
İki kişilik bir serpme kahvaltı ve limonata söylemiştik, gerçekten lezzetliydi.
Bizim dışımızda etrafta birkaç kişi daha vardı, bir kadın köşedeki, uzak masalardan birine oturmuş kahve içerken bilgisayarda bir şeylerle uğraşıyordu.
Onun hemen yanında başka bir adam vardı, o da tost yerken bir yandan elindeki kağıtlara ciddiyetle bakıyordu.
Ortada, bizden iki masa uzak olan masada iki çocuklu bir aile vardı. İki kızları vardı, tahmini biri 11 - 12 yaşlarında, diğeriyse 5 - 6 yaşlarındaydı. Büyük olanın küt kesilmiş kahverengi saçlarının aksine küçük olanın kumral ve kaburgalarına uzanan saçları vardı.
Küçük kız annesine, büyükse babasına benziyordu. Annesi küçük kızına masadaki haşlanmış yumurtalardan soyuyordu. Büyük kız ise kendi yumurtasının kabuğunu soymaya çalışıyordu.
Büyük kızın yanındaki babası yumurtayı kızın elinden alıp soymasına yardım etti.
Gülümsedim, içimi bir sıcaklık kapladı; Esra'yla ben... belki bir gün biz de böyle bir aileye sahip olurduk?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Beni Güzel Hatırla | Esra & Ozan
Fanfiction"Zaman ilaç derler ya Esra, ellerin neden uzak hâlâ?"