12

2.8K 314 820
                                    

Ağlamak üzereydim.

Şarkı bittiğinden beri aklımdaki tek düşünce buydu. Gözyaşlarımı tutmalıydım. Herkesin içinde ağlamamlıydım. Ama neden bu kadar zordu? Kalbimde çok değişik bir sızı vardı. Acı değildi, mutluluk için fazla buruk, huzur için fazla alışılmadıktı. Bu hissin bir adı var mıydı, varsa neydi bilmiyordum.

Bildiğim bir şey varsa o da bu duyguyu Jisung'la paylaştığımdı. Sahneden iner inmez bizi eleştirmelerini beklemeden kendini dışarı atmış, yüzünü herkesten saklamıştı. Ağladığını biliyordum.

Ve bu ister istemez içimde bir umut oluşmasına sebep oluyordu.

Şarkı biter bitmez eskiye döneceğimizden ve beni kıracağından emindim. O zaman neden ağlıyordu o da benim gibi? Hastanelik olduğumuzdan beri gerçekten değişmiş miydi, hep böyle mi kalacaktı? Öyle olması için her şeyimi verirdim.

Chan hyung aramızdakileri bilen tek kişi olarak şu anki karışık duygularımızı anlamış olacak ki Jisung gittikten sonra beni de çok fazla tutmadı yanında. ''Uyumunuz çok iyiydi. Kusursuza yakın bir performanstı, tebrikler.'' deyip sanki hastaneden yeni çıktığım için beni yormamaya çalışıyor gibi yapıp göndermişti. ''Çıkabilirsin, seni daha fazla yormayalım.'' diyerek diğerlerine benim yerime bahane üretti.

Onlara arkamı döner dönmez gözümden damlayan o tek damla yaş bile beni rahatlatmıştı. Ağlamaya ihtiyacım vardı. Tam olarak neden ağladığımı bile bilmiyordum ama çok da önemli değildi.

Salondan çıkıp öylesine yürümeye başladım. Çıkışın tersinde kalan, kameraların görmediği söylenen ve kimsenin uğramadığı koridora girip oturmayı planlıyordum ki Jisung'un da orada olduğunu gördüm. Akan yaşlarımı durdurmaya çalışmadan bir süre öylece durdum. Yere oturmuş, dizlerini kendine çekip başını da kollarıyla sarmıştı. Beni görmemiş olmalıydı. Yanında ağlamam doğru olmazdı.

Geri dönüp ilk adımımı attığımda boğuk çıkan sesiyle ''Gitme.'' dedi. Sanki bunu bekliyormuş gibi birden bire kaskatı kesildi tüm vücudum. Mantığıma ne kadar uymasa da kalbim, Jisung'a sarılıp ağlamamı istiyordu. Hiçbir açıklama yapmadan, sadece ona sarılmak istiyordum. Elbette bunu yapmayacaktım ancak iç sesimi bastırmak çok zordu.

İç sesim ''Zehir bazen panzehrin ta kendisidir,'' diye bağırıyor, yaralarımı açtığı gibi saracağından da emin bir şekilde yanına gitmemi emrediyordu. Her kalp atışım öncekinden daha özlem dolu, daha muhtaçtı. Bir yanım Jisung'a güvenebileceğimi söylerken mantığımın daha ağır bastığı tarafım ise beni tekrar kırma olasılığını göz ardı edemiyordu.

Sırtım ona dönüktü, yüzünü gizlemişti ve biz sadece birbirimizin varlığından güç alarak ağlıyorduk.

Dayanamıyordum böyle olmamıza. Affetmek istiyordum, bana kendini affettirsin istiyordum ama yapmıyordu. Daha yaram bile iyileşmemişti hem, ben nasıl onu affedebilirdim ki zaten? Bana iyi gelecek şeyin onu tamamen unutmak olacağını biliyordum. Fakat Jisung orada ağlarken gidip gözyaşlarını silememek de çok kırıcıydı.

Jisung'un sargılı eli bileğimi kavrayana kadar dalıp gittiğimi bile fark etmedim. Yaşlı gözlerimle omzumun üstünden ona baktığımda kolunun iç kısmıyla gözlerini kapatmış şekilde ağlıyor olduğunu gördüm. Hiçbir şey söylemiyor, öylece duruyor ve tutunduğu bileğimden destek almaya çalışıyordu. O kadar çaresiz ve masum görünüyordu ki kalbim tekledi.

Hep böyle masum olamaz mıydı? Neden beni ikileme düşürmek zorundaydı?

Bileğimi elinden kurtardığım anda sessiz ağlayışı hıçkırıklarla süslendi. Beni hissetmeye ihtiyacı var gibiydi. Benim gibi. Yemin ederim içim gitti o an. Kendimi hiç olmadığım kadar berbat hissetim. Kalbimin yavaşlayışına tanıklık ettim, midemden yukarıya yakıcı bir his yükseldi. Kendimi tutmayıp ben de Jisung gibi içli içli ağlamak istedim.

limbo | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin