36

1.5K 181 298
                                    

Jisung'tan

Çok acıyordu.

Ruhumun her bir köşesinde Minho'suz kalmanın acısını yeniden yaşarken canım çok yanıyordu.

Kesinlikle iyi değildim. Minho yokken hiçbir şey iyi gitmiyordu. Hastalığımla baş etmek her zamankinden daha zordu, beynimdeki gürültü arasında nefes almak daha zordu, gülümsemek daha zordu. Minho'suz yaşamak çok zordu.

Daha bir gün bile olmamıştı ki gideli, nasıl özleyebilirdim onu bu kadar?

Terk eden o olduğu için mi kalbim böylesine kasılıyordu? Minho nasıl dayanmıştı bu acıya üç yıl?

Beynimde dolanan çok fazla düşünce vardı. Ancak o düşünceler bile sesi susturmaya yetmiyordu. Bana fısıldadıklarını duymaktan nefret ediyordum, Minho'ya yaptıklarından ve söylediği şeylerden nefret ediyordum.

Ben ölüyordum.

Acıdan nefes alamayacak gibi hissetmiştim bütün gece. Gözüme bir damla uyku girmemişti. Saatlar süren bir ölümün ardından şimdi yine, yavaşça ölüyordum. Hyunjin bile teselli etmeye çalışmıştı beni, bütün üyelerimi tek tek hissetmiştim. Minho'nun yeniden yalnız kaldığını bilmek ise acımın daha da artmasına sebep olmuştu. Üyelerime sarıldığım için kızmıştım kendime.

Minho'm bu acıyla tek başına mücadele etmeye çalışıyorken benim teselli edilmeye hakkım var mıydı?

Olamazdı.

Böylece kendimi Minho'nın odasına kapatmış, Chan hyungu da odasından etmiştim. Bütün gece öyle acı çekmiştim ki bütün hayatım az kalmıştı yanında. Her şey düzeliyor derken hayatımı bir kez daha kaybetmek kaldıramayacağım bir yüktü.

Ve şimdi kamera karşısında gülerken, içten içe kan ağlıyordum. Arada dayanamayıp ufak bahanelerle çekim alanından uzaklaşıyor, biraz ağlayıp geri geliyordum. Ancak bu kısa ağlayışlar asla yeterli olmuyordu. Ne kadar yaş dökersem dökeyim acımdan hiçbir şey azalmıyordu.

Buz pistinin üstünde, etrafımdaki ve zihnimdeki hiçbir sesi umursamadan kayıp giderken de ağlamamak için kasıyordum kendimi. Gözlerim doldukça daha hızlı kayıyor, yüzüme çarpan havanın yaşlarımı kurutmasını sağlıyordum. Mutlu değildim. Öyleymiş gibi yapmak çok zordu.

Gün nasıl geçti bilmiyorum, gözlerim bu kadar dolu ve kalbim bu kadar kırıkken ne zamanı takip edebilmiştim ne olayları. Gözlerimden şakaklarıma yayılan keskin bir ağrı vardı ve yapmacık gülümsemem yüzünden yanaklarım acıyordu.

Minho'mun neler yaptığını düşündüm biraz. Nereye gittiğini... O eve bir daha dönmem, demişti. Nerede kalacaktı ki şimdi? Mutlu muydu? Değildi, biliyordum. En az benim kadar acı çekiyordu.

Ardından bana yazdığı son şarkısı düştü zihnime. "Eğer gitmene izin vermeseydim yeniden mutlu olabilir miydik?" Ellerini tutmaya gücümün yetmediğini hatırladım sonra. Parmaklarının nasıl avucumun arasından kayıp gittiğini düşündüm, canlandı zihnimde, dolu gözlerimden dolayı net göremediğim ellerimden nefret ettim.

Ben onu hiçbir zaman hak etmemiştim. Ama beni affettiğinde, hak etmek için bir şansım olur sanmıştım.

Etrafımda altı kişilik ailem vardı. Oysa öyle yalnız hissediyordum ki bu evrende yerim yokmuş gibi aidiyet duygusunu kaybetmiştim. Minho yoksa ben buraya ait değildim.

Benim evim Minho'ydu. Gözlerinde gizlediği galaksiydi benim evim, kalabindeki çiçekten bahçeydi, dudaklarının kıvrımını sahiplenen aşktı. Burası değildi.

Burada onsuz çok yalnızdım ben.

Buz patenlerimi çıkarırken eğildiğim yerden kalkamadım bir süre. Sonrasında da midem kasılmaya ve yanmaya başladı. Şirket bizi başka bir yere götürdüğünde de hyunglarım bize et pişirirken ben bu rahatsızlığımı gülümsemelerle gizlemeye çalışıyordum ancak başaramadım.

limbo | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin