35

1.4K 175 304
                                    

''Minho!''

Duymazdan geldim. Ağlamamak için dişlerimi sıkmaktan çenem ağrıyordu. Olabildiğince hızlı bir şekilde eşyalarımı toplamaya çalışıyordum ama kolumdan tutup engel olmaya çalışan Jisung buna izin vermiyordu.

''Minho, dur artık!'' diye bağırdı yorgunlukla. ''Neden böyle davranıyorsun?'' Elimdeki çantayı bırakmadan ''Gidiyorum çünkü.'' diye mırıldandım. Başım çok ağrıyordu. Düşüncelerim mantığımdan çok uzak bir köşede hayat bulurken sorgulayacak gücüm bile yoktu.

''Hemen gitmek zorunda değilsin. Konuşalım.''

Pes eden kişi her zamanki gibi ben oldum. Kendime olan öfkemi çıkarmak istercesine elimdeki çantayı yere fırlattım ve birkaç adım giderek yatağıma bıraktım bedenimi sertçe. Derin bir nefes verdikten sonra Jisung da yanıma geldi. Konuşmadı, elendiğim gerçeği karşısında söyleyecek bir şey bulamıyordu.

''Hyung-'' dediği an hızla lafını kestim. ''Bitirelim.'' Anlamayarak ''Ne?'' dedi, kaşları çoktan çatılmıştı. ''Aramızdaki her şeyi bitirelim.'' diyerek açıklama yaptım. Söylediğim şey karşısında ben bile şok olurken soğukkanlı duruşuma hayret ettim.

Böyle oluyordu demek. Jisung beni terk ederken kalbindeki soğukluk yüzünden ağlamamış, ağlayamayacak kadar acı çekiyormuş insan; şimdi anlıyordum. 

''Ne?'' diye yineledi Jisung. Kalbim acıdı. ''Seni affediyorum Jisung. Ama bunun artık hiçbir önemi yok.'' Gözlerime öyle bir ifadeyle baktı ki bu cümleleri söyleyen dudaklarıma lanet okudum. O an kontrol tamamen benden çıkmıştı ve söylediğim şeyleri tartamıyordum bile.

Acıdan ne dediğimi bilemezken Jisung'un gözlerinde gördüğüm şey de benzer bir üzüntüydü. Yıldızları tek tek kaydı gözlerinden, dilek tutmayı denemedim bile yıldızlarının ölüşüne. Zira bu acı uğruna ölen yıldızlardan dilek dilemek nankörlükten başka bir şey olmazdı.

''Hyung,'' dedi fısıltıyla. ''Neden?''  Ağladı karşımda, tutamadı bu kez. ''Neden? Affettiysen neden bitirmek istiyorsun aramızdakileri?'' Anlam veremediği kararım karşısında çaresizce döktüğü yaşlar kalbime damladı. Oysa bu damlalar kalbimdeki ateşi söndürmemişti, sanki alevler daha da harlanmış gibi canım yanıyordu.

''Gidiyorum.'' dedim tekrar. ''Hayatımdan gitmek zorunda değilsin.'' diye itiraz etti. Durdum, ağladı. Nefes bile almadan usul usul ağladı, ben ise sessizce onu izledim.

''Yakında çıkış yapacaksın, Jisung. Benimle bir daha iletişim kuramayacaksın. Bana ayıracak vaktin olmayacak. Ben buraya gelemeyeceğim ve sen de dışarıda benimle görüşemeyeceksin.''

Şokla gözlerime baktı. Bakışlarındaki hazırlıksız yakalandığını belli eden hareler koyulaştı, sinirlendi sonra. ''Bu mu yani?'' dedi öfkeyle. ''Mesafeler mi derdin? Ben ne yapar ne eder sana zaman ayırırım Minho. Seni bir kere kaybettim, artık hiçbir güç seni görmeme engel olamaz. Beni affettiğin halde senden uzak duramam, durmam! Evet, sık görüşemeyiz ama ben bir yolunu bulurum ki. Katlanamaz mısın buna?''

Gözlerim kapandı kendiliğinden, ellerim Jisung'un yüzüne dokunmak için sızladı, yumruk yaptım ben de onları. ''Sorun bu değil. Jisung, sen geleceğinin farkında değil misin? İdol olacaksın, idol! Benimle sevgili olamazsın. Bir erkekle çıktığın öğrenilirse olacakları tahmin edebiliyor musun, eşcinsel bir çifti şirket de kabul etmez!''

''Söz vermiştin!'' diye bağırdı ben susar susmaz. Hırsla ayağa kalkıp kollarını iki yana açtı. Bağırışındaki ton öfkeden çok... Hayal kırıklığıydı, korku ve acıydı. ''Minho, söz vermiştin.'' dedi bu kez fısıltıyla. ''Beni affettiğinde mutlu olacağımıza, hep birlikte olacağımıza söz vermiştin. Ben... İnandım, umut ettim.''

limbo | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin