28

1.9K 226 457
                                    

"Minho, bu kadar acil olan ne? Yurda gitmeliyiz, çekim yapacakmışız. Neden çağırdın beni bura-"

Beni görür görmez konuşmaya başlayan Jisung'u omuzlarından hafifçe iterek susturdum. Delirecek gibi hissediyordum. Duygularım o kadar karışmıştı ki ne yapacağımı bilmiyordum. Kalbim acıyordu, aynı zamanda sonsuz bir öfke de geziniyordu damarlarımda.

"Bana anlatmadığın ne var Jisung?"

Şaşırarak bana baktı. Kendime gelir gelmez onu arayıp yurdun yakınlarındaki bir parka çağırmıştım. Anlam verememekte haklıydı fakat şaşkınlığını düşünecek durumda değildim, kesinlikle.

"Konuşsana!" diye bağırdım, ağlıyordum. Berbat hissettiğim onlarca an arasında bu en zor olanıydı. Çünkü o kadar şeyin tek sebebi çok yeni öğrendiğim gerçekti.

"Ne duymak istiyorsun?" diye sordu zaman kazanmak için. Ellerimi saçlarıma geçirip gözlerim kapalıyken "Annenden... Annenden şiddet mi görüyordun Jisung? Cevap ver bana." dedim dişlerimin arasından. Söylemesi bile çok zordu, tüm kalbimle gerçek olmamasını diliyordum ama gerçekti işte, biliyordum.

"Sen... Ne?"

Sertçe gözlerinin içine baktım, omuzlarından tutup bana yaklaştırdım ince vücudunu. "Jisung, söyle." O bakışlarını kaçırdıkça ben omuzlarındaki ellerimi sıklaştırdım. Öfke ve korkudan bayılacak gibi hissediyordum ama vücudum, aksine, oldukça güçlüydü. Bütün sinirim avuçlarımda toplanmıştı.

"Minho..." diye fısıldadı. Bakışları vermişti bana cevabımı, sikeyim, inanmak istemiyordum. Omuzlarını itercesine bırakıp parkın içinde yürümeye başladım. Her adımım bir öncekinden daha sert, daha acımasızdı. Jisung'un korku dolu gözleri üstümde gezinirken gözyaşlarımı tutamıyordum.

"Ne zaman söylemeyi düşünüyordun bana? Senden nefret ettiğimde mi?"

Onun da gözleri çoktan dolmuştu, karşısına geçip kollarımı iki yana açarak bağırmaya başladığımda ise ilk yaşını akıttı. "Hyung-" Konuşmasına izin vermeyerek öfke dolu sesimle bağırdım. Duygularımı nasıl yansıtabileceğimi bilmiyordum, her zamankinden çok daha fazla yoğundu her bir hissim.

"Jisung, delireceğim! Neden söylemedin bana ya, neden? Engel olabilirdim, bu noktaya gelmezdik! Çıldıracağım, aklım almıyor! Ya hiç mi güvenmedin bana? Bir yolunu bulurduk, bir şekilde kurtulurduk. Neden, neden sakladın? Jisung-"

"Korktum!" Sesini bana duyurabilmek için o da bağırmıştı. Son noktaya gelmiş gibi yerinde kıpırdanmaya başladı. "Neden, biliyor musun? Benimle uğraşırken kendi hayatını ihmal etmenden korktum. Benim için ailenden, geleceğinden vazgeçmenden korktum. Annemin haklı çıkmasından korktum!"

Üstüme yürüyor, işaret parmağını omzuma bastırarak bağıra bağıra anlatıyordu derdini. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken dolu gözlerimi kırpamıyordum bile, Jisung'a kilitlenmişti bakışlarım.

"Korktum, Minho. Çok korktum."

Fısıldayışı kalbime saplanıp kaldı, canım yanıyordu. Bir süre sessizce, birbirimizin nefeslerini soluyacak kadar yakın olan yüzlerimizi izledik öylece. Kalbinin atışını hissediyordum, aynı benimki gibi göğüs kafesini zorluyordu.

Bir süre sonra bana çarparak geçip gitti yanımdan. Salıncaklardan birine oturup kuruyan gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Yanına gitmemi beklemeden anlatmaya başladı, her cümlesinde kalbimdeki ağrı arttı.

"Ablam öldükten sonra bütün acısını benden çıkardı annem." dedi sakince, anlatacağı şeyler arasında en masumu buymuş gibi. "İlk kez, seni öperken gördüğünde vurdu bana." Gözleri elmacık kemiğimi buldu, kahverengilerine acı yayılırken pişmanlığın yansıdığı titrek sesiyle devam etti. "Yanağını öperken görmüş beni, gizlice buluştuğumuz bir gün. İlk önce tokat attı, hastasın sen, dedi. Sonra odama kapattı beni, tam seni öptüğüm yere bir kesik attı. Yaran iyileştiğinde sen de iyileşmiş olacaksın, dedi. Senden ayrılmam için o kadar süre verdi bana."

limbo | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin