"Hana!"
Güzeller güzeli kızım kollarıma kendini bırakmadan hemen önce gülümsedi bana. Küçük gamzeleri ve kısılan gözleriyle öyle kusursuzdu ki baktığımda aşkımızı görüyordum onda. İki yaşına gelmişti, zaman gerçekten de hızlı geçiyordu. Şimdi evimizde Jisung'un dönmesini beklerken koşturarak oyunlar oynuyor, gülüşüyorduk.
Programımızı aynı gün işte olmayacak şekilde ayarlamıştık. Bugün Jisung şirketteydi ve biz kızımla olabilecek en mükemmel günü geçiriyorduk. Sürekli "Baba!" diye bağırıp kıkırdıyor, benden kaçarak oyun oynuyor fakat sonunda dayanamayıp sarılıyordu bana.
Gerçekten çok güzel bir çocuktu. Kalbindeki şefkat şimdiden gözlerinden okunuyordu. Öğrendiği ilk kelime bile "aşk" olan bir çocuk nasıl melek gibi olmazdı ki zaten? Bizden gördüğü aşkı tüm dünyasına yansıtan masum kalbi sonsuz bir sevgiyle doluyken tersi imkansızdı.
Dış kapının açılma sesi geldiğinde Hana heyecanla "Aşk!" diye bağırdı. Jisung'a baba demezdi, aşk demeyi tercih ediyordu. Başta kelimeyi yanlış öğrendiğini bile düşünmüştük ancak nadiren de olsa ona da baba diye seslenmesi bu teorimizi çürütmüştü. Sanırım nedenini asla gerçekten öğrenemeyecektik. En büyük tahminim ise Jisung'un gözlerinde bu duyguyu görüyor olmasıydı.
Hana ikimizle çok farklı bağlar kurmuştu. Sanki eksik yanlarımızı biliyor ve tamamlamaya çalışıyor gibiydi. Benimleyken sürekli eğlenceli şeyler yapmak isterdi mesela, beni onu mutlu eden bir kaynak olarak görürdü. Yıllardır kendini tekrarlayan depresyonumu düşündüğümde bunun bana çok iyi geldiğini fark ediyordum.
Jisung'un ise en büyük ihtiyacı sevgiydi, aile sevgisi. Bize kusursuz bir aile hediye etmişti Hana. Bilmiyorum, belki de Jisung'a aşk deme sebebi bütün bu kırgınlıklarını saran aşkımı görmesinden kaynaklanıyordu. Jisung'un yanında sakinleşirdi hep, sıkıca sarılır ve dakikalarca bırakmazdı. Öyle anlarda kendilerine ait bir dünya yaratırlar ve ben de huzurla onları izlerdim.
Şimdi Jisung'un onu kucağına alması için beklerken de tam olarak böyle bir anın hayalini kuruyordu. Nefes nefese kalmış olmamı umursamadan ben de gittim yanlarına. "Hoşgeldin bebeğim, yorgun musun?" Başını iki yana salladı gülümseyerek. Hana'yı kucağına aldıktan sonra bana da sarıldı ve dudaklarıma ufak bir öpücük bıraktı. "Sizi özledim yalnızca."
Hana çoktan sessizleşmiş, Jisung'un boynuna başına yaslamış bizi izliyordu. Her an uyuyabilecek gibi baygın bakan gözleri beni gülümsettiğinde "Sanırım Hana'mızın uyku saati gelmiş!" dedim. Hana'yı Jisung'tan alıp mutfağa gittim ve sevgilim üstünü değiştirirken ben de bebeğimize yiyecek bir şeyler hazırladım.
Hana her zaman Jisung'la daha kolay uyurdu. Bu yüzden yemeğini yedikten ve uyumak için Jisung'un kollarına gittikten sonra onları yalnız bıraktım. Salonda sessizce mırıldanarak şarkı yazdım bize, son zamanlarda kalemime çok fazla gidiyordu elim. Ancak Jisung bir türlü gelmediğinde meraklanarak şarkıyı yarım bırakıp odamıza gitmiştim.
Karşılaştığım manzara elbette şaşırtmamıştı beni. Hana Jisung'un kollarında, Jisung da bebeğimize sığınır gibi başını ona eğmiş bir şekilde uyuyakalmış olduklarını gördüm. Dudaklarımda içten bir gülüş peydahlandı, dayanamayıp ikisini de öptüm yavaşça. Yatağın ucundaki battaniye ile üstümüzü örtüp yanlarına uzandım.
Sevgilimin ev gibi hissettiren kokusu ve kızımın kendi kokusuyla o evi 'evimiz' yapması öyle huzur vericiydi ki çok geçmeden ağırlaşan gözkapaklarıma direnemez olmuştum ben de. Pek şaşırtıcı olmayan bir şekilde rüyamda da ailem eşlik etmişti bana. Son zamanlarda asla kötü şeyler görmüyordum, hayatımda hiçbir kusur yoktu. Her şey o kadar güzeldi ki gözyaşlarım yalnızca mutluluktan akar olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
limbo | minsung
Fanficlee minho kendi yaptığı şarkıyla katıldığı seçmeleri geçer ve yıllar önce ayrıldığı eski sevgilisi han jisung ile aynı grupta olmayı kesinlikle beklemiyordur. . minsung, hyunlix . . #minsug 3! #hyunlix 3! #minho 2! #jisung 1! #leeknow 1!